Kategoriler
Sağlık

Sağlıklı beslenme takıntısı ve mutluluk

Sağlıklı Beslenme Takıntısı ve Mutluluk

Bir çoğumuz Anoreksiya ve Bulimia Nervoza gibi yeme bozukluklarını duymuştur. Ancak, gözden kaçan ve az sayıda kişinin bilgi sahibi olduğu bir yeme bozukluğu daha mevcut: “Ortoreksiya Nervoza: Sağlıklı Beslenme Takıntısı”.

Ortoreksiya Nervoza’ya sahip birey, sağlıklı beslenme konusuna aşırı ilgi duyar ve bu uğurda yoğun bir çaba sarf eder. Bu, onun için adeta yaşam amacı haline gelir. Bu durum, ilk başta hoş bir hedef gibi gözükebilir, ancak aslında bir tür yeme bozukluğu içinde bulunmayı ifade eder. Kişi, sağlıklı beslenme konusundaki takıntısı sebebiyle sürekli olarak besinleri düşünür ve onları keskin çizgilerle sınıflandırır. Bu kişiler, sadece sağlıklı veya “temiz” olarak kabul ettiği besinleri tüketme konusunda obsesif bir hale gelirler.

Sağlıklı beslenme tutkusu, bu kişilerde normal sınırları aşar ve abartılı bir hal alır, bu da kişinin yaşamını olumsuz etkilemeye başlar.

Ortoreksiya Nervoza’nın yaşama etkileri neler olabilir? Gelin, beraber inceleyelim:

  • Obsesif Sağlıklı Beslenme İlgisi:

Bu durumdaki bireyler, sadece sağlıklı olduklarına inandıkları besinleri tüketmeye odaklanırlar. Genellikle belirli besin gruplarını dışlama veya diyetlerini aşırı derecede sınırlama eğilimindedirler.

  • Sosyal İzolasyon:

Beslenme takıntısı, sosyal etkileşimlerden uzaklaşmaya neden olabilir. Toplum içerisindeki sosyal aktivitelerden kaçınmak, sosyal izolasyona yol açar.

  • Sürekli Kontrol İhtiyacı:

Bireyler, üzerinde sürekli bir kontrol ihtiyacı hissederler. Gün boyunca ne yiyeceğini düşünme ve takıntılı bir şekilde içerik sorgulama durumu gözlemlenir. Bu durum, yaşamın birçok alanında kontrollü olmada kontrolsüz bir süreç haline gelebilir.

  • Mental Sağlık Sorunları:

Aşırı sağlıklı beslenme takıntısı; suçluluk, eksiklik hissi, stres, anksiyete ve depresyon gibi mental sağlık sorunlarına neden olabilir.

  • Arkadaşlık İlişkilerinde Sorunlar:

Beslenme takıntısı, arkadaşlık ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Sosyal etkinliklere katılmak ve arkadaşlarla bir araya gelmek zorlaşabilir.

  • Günlük Yaşantıda Zorluklar:

Sağlıklı beslenme takıntısı, günlük yaşantıdaki normal beslenme durumlarını zorlaştırabilir.

Gördüğümüz gibi Ortoreksiya Nervoza, salt fiziksel sağlığı değil, genel yaşam kalitesini ve sosyal ilişkileri de etkileyen karmaşık bir durumdur. Unutulmamalıdır ki, sağlıklı bir yaşam sadece sağlıklı beslenmeyle değil, aynı zamanda mental ve sosyal sağlığımıza dikkat ederek mümkün olabilir. Takıntılı, kaygılı ve stresli bir halin, bizi mutlu eden insanlardan uzak kalmanın getirdiği yalnızlık ve bunalımların, bireyin hem fiziksel hem de zihinsel sağlığında oluşturduğu tahribatı anlatmaya gerek yoktur. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) sağlık tanımını temel alırsak, anlatmak istediğimi özetlemiş oluruz: “Sağlık, sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir.”

Beslenme, sadece kalori alımından ibaret bir eylem değildir; insanları bir araya getirir, keyifli ortamlar sunar, mutluluk verir, anlam taşır ve kültür oluşturan bir davranıştır. Çoğumuzun kabul ettiği bir gerçek vardır ki, hayattan almak istediğimiz şey mutlu hissetmektir. Bizi mutlu hissettiren besinlerden ve bu besinlerin sağladığı ortamlardan mahrum kalmak bizi kötü hissettirebilir. Ancak, sağlığımızı tehlikeye atacak, uzun vadede bize zarar verecek ve mutsuzluğa neden olacak besinlerle aramızdaki mesafeyi iyi ayarlamamız önemlidir.

Burada besinlerle sağlıklı bir ilişki geliştirmemiz esastır. Vurgulamak istediğim, “sağlıklı besinlerle” değil, “besinlerle” sağlıklı bir ilişki kurmaktır. Çünkü bir besini sağlıksız yapan şey aynı zamanda sıklığı ve porsiyon büyüklüğüdür. Eğer bir besin sağlığımıza zarar veriyor ve yokluğu sosyal hayatımızı, psikolojimizi olumsuz etkiliyorsa, onu tamamen yasaklamak yerine aramıza mesafe koymak daha faydalı bir seçenek olabilir. Az önce de ifade ettiğim gibi, besinlerle sağlıklı bir ilişki kurmak faydalı bir beslenme düzeni kurmanın temelidir. Sağlığımıza zarar veren bir besini sadece lezzetini kriter alarak bağımlılık haline getirdiysek, artık otorite biz değil, bağımlılık geliştirdiğimiz besindir. O besinle bizim sağlıklı değil toksik bir ilişkimiz vardır. Bu durum, kendi zevklerimize köle olmak anlamına gelir. Oysa insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği fayda ve zarar hesabı yapabilme ve bununla birlikte güdülerine, hazlarına karşı durabilme ayrıca haz anlayışını faydalı olabilecek şekilde yönlendirebilme becerisidir.

Haz ile mutluluk kavramlarını ayırt etmek de önemlidir. Haz almak bizi geçici bir mutluluk hissiyle doldurabilir, ancak bu asla gerçek mutluluğun yerini tutmaz. Bence gerçek anlamda mutluluk yapılan şeyin sonuçlarıyla birlikte sürekli bir huzur durumudur; bir eylem üretken olmalı ve bizi varlığı ile mutlu etmeye devam etmelidir. Yani, sağlıksız bir besini tükettiğimizde geçici bir haz alabilir ve mutlu olduğumuzu düşünebiliriz, ve bunu sürekli yapmanın sonucunda erken yaşta bir kalp krizi geçirdiğimizde bu mutluluğun değerine karar vermemiz gerekir; kalp krizi geçirdim, çeşitli rahatsızlıklarla çok erken karşılaştım, yaşam kalitemi etkiledim ama değerdi diyebiliyor muyuz? Çoğumuz bu gerçeği dile getirmez ya da düşünmek istemez, unutkan davranır. İnsan, kurbağa deneyinde olduğu gibi şimdinin verdiği zevke kanar ve ağır ilerleyen şeyleri kavramakta, tepki vermekte zorlanır. (Kurbağa deneyi= https://tr.wikipedia.org/wiki/Kaynayan_kurba%C4%9Fa ) Özetle yaşam kalitesini düşüren ya da yaşamı kaçırmamıza neden olan geçici hazlarla, zararlı olan şeylerle elde ettiğimiz (sağlıksız besin, kontrolsüz oyun, uyuşturucu, sigara vs.vs) gerçek bir mutluluk değil uyuşmadır.

Mutluluk, sonuçlarıyla birlikte hayatımıza katacağı olumlu değerleri ve hazları arttırmak ve geri kalanıyla belli bir mesafede kalmak anlamına gelir. Her şeyi hak ettiği değer kadar yaşamımıza dahil etmeliyiz. Bu süreçte bir besinin değerini sadece duygusal ve haz odaklı olarak ele almamalıyız; sağlığa olan etkisi de önemli bir kriterdir çünkü sonuçları bizi mutlu etmez. Uçmayı seven biri gidip uçurumdan atlamaz ama paraşütle bir dağın tepesinden süzülür. Demiyoruz ki uçmanın verdiği hazzı almayın, paraşütsüz uçmayın. Beslenme anlamında paraşütümüz sağlığa faydalı olan besinleri daha fazla tutmaktır. Binaları düşünün, yılın birçok zamanında yağmur yağar deprem olur vs. ve küçük hasarlar alır sonra tamirattan ve onarımdan, yenilenmeden geçerler ve güçlenirler. Bu tamiratı yapmazsak binanın harabe olma hızı artar. Üstelik bir de şiddetli ve uzun soluklu olursa bina yıkılabilir. Binalarımızda bunu önlemek için elimizden geleni yapıyoruz. Üzücü olan taraf değiştiremeyeceğimiz ve her an içinde bulunduğumuz bedenimiz konusuna bu hassasiyeti göstermiyor oluşumuz. Öyleyse vücudumuzda tamirat yapan sağlıklı besinleri bu yüzden önemsemeli ve olumsuz durumlardan daha fazla tutmalıyız. Bizim asıl meselemiz vücudumuza kendini tamir edecek besinleri yeterli vermemek ve zaman tanımamaktır. Sağlıksız besinleri sık sık ve yüksek miktarda tüketmek bir yıkımı getirecektir. Fakat sağlıklı besinlere takıntılı bir hal almak, yasakçı bir zihniyette olmakta bizi yalnızlaştıracak, stresimizi arttıracak ve mutsuz ederek kötü etkileyecektir. Hata yapma olasılığının farkında olmalıyız, ancak genel olarak doğruların yanlışlardan daha fazla olması önemlidir. Sonuç olarak bence mutlu hissetmenin temelinde, herkesin hak ettiği değeri görmesi ve doğru olanı daha sık yapması yatar. Beslenme açısından doğruların eksik olduğu durumlarla mutsuzluğa yol açabiliriz, çünkü kimse beslenme nedeniyle oluşan hastalıklarla ve fiziksel engellerle karşılaşmaktan mutluluk duymaz.

Bu yazımda iki uç noktayı eleştirmek istedim sağlıklı beslenme takıntısı olanlar ve hazcı olanlar. Biri psikolojimizi kötü etkilerken diğeri sağlığımızı kötü etkiliyor. Öyleyse dengeyi bulmak önemli, daha çok yapmamamız gerekenleri değil de yapmamız gerekenleri düşünürsek daha rahat ederiz. Bir düşünceyi, bir mantığı zihnimizde ne kadar büyütür ve var edersek davranışımıza dönüşmesi de o denli olur. Bir cambaz düşünelim sürekli aşağıya baksa muhtemelen düşecektir odaklanması gereken yer ilerisidir. Bizde sürekli yasakları ve ne yemememiz gerekenleri düşünürsek onlardan uzaklaşmamız zorlaşır ya da Ortoreksiya Nervoza’da olduğu gibi anksiyeteye dönüşebilir. Oysa odaklanmamız gereken yer sağlıklı besinler ve besinlerle sağlıklı bir ilişki kurmaktır. Sonuçları ile acı veren bir zevki kontrolsüz bir şekilde hayatımızda tutmak ise toksik bir ilişkidir.

Sonuç olarak, amacımız yaşamın her anında kıvanç duymaktır öyleyse gereğini yapmaya kendimizi ikna edelim.

Kaynak: Doktor Sitesi

Kategoriler
Sağlık

Yemek sonrası şişkinliği nedenleri nelerdir?

Mide şişkinliğine neden olan iki gaz kaynağı vardır. Biri bağırsaktaki bakteriler tarafından üretilen gazdır, diğeri ise yediğimiz veya içtiğinizde yutulan havadır.

Yemek sonrası şişkinliğinin en sık rastlanan nedeni fazla yemektir. Çok hızlı yemek aşırı hava yutulmasına yol açar. Bu hava mide ve bağırsaklarda gaz oluşturacağından şişkinlik nedenidir. Yavaş yiyin, afiyetle yiyin…

•Gıda alerjileri ve intoleransları bir şişkinlik nedenidir. Sindirim sisteminin tahammülsüz olduğu yiyecekler yenildiğinde aşırı gaz üretimi dolayısıyla şişkinlik ve diğer semptomlar ortaya çıkabilir. Bir uzman ile Eliminasyon diyeti deneyin.

•Yoğun tuzlu ve yağlı yemekler şişkinliği tetikler. Bu yiyecekleri günlük diyetinizde azaltmak oldukça işe yarar. Başlıca fasulye, nohut ile mercimek gibi baklagiller ile bazı tam tahıllar gaza neden olduğu için mide şişkinliğine neden olur. Lesitin kaynaklarını bir süre elimine edin.

•Mide ağrısının en büyük nedenlerinden biri strestir. Yoğun strese maruz kalan kişilerde gastrit, ülser ve spazm problemleri görülme riski daha yüksektir. Sizi rahatlatan egzersizi bulun. Günlük meditasyon yapın.

•Bazen kişilerde mide mikrobu yani helikobakter pylorinin olması da hastalarda aşırı gaz, geğirme ve midede şişkinliğe sebep olmaktadır. Yukarıdaki nedenler yok ise kötü bakteriler çoğalmış olabilir bir uzmana danışın.

Ulaş Utku Bozdoğan: 32Mide şişkinliğinin nedeni anlaşıldığında doğru beslenme desteği ile bu belirtiler en aza indirilebilmektedir.

Danışmanlık için randevu oluşturun size geri dönüş yapalım Ulaş Utku Bozdoğan: 32

Sağlıkla kalın…

Kaynak: Doktor Sitesi

Kategoriler
Sağlık

18-65 yaş arası kişilerde disbiyozis, bağırsak geçirgenliğinin ve bazı diyet yaklaşımlarının değerlendirilmesi

Son zamanlarda bağırsakların sağlık üzerinde ki etkileri merak uyandırmaktadır. Bağırsak mikrobiyotası, sağlıklı yaşam ve ağırlıklı kontrolünü sağlamada kişilere yardımcı olduğu yapılan çalışmalar sayesinde bilinmektedir. Bağırsak mikrobiyotasında trilyonlarca yaşayan bakteri ve çeşitleri vardır. Bu bakteriler arasında sağlığa iyi ve kötü gelenler bulunmaktadır. İyi bakterilerin sayılarında düşüş olup kötü bakterilerin sayısında artış gözlemlenmesi kişilerde disbiyozis adı verilen durumu oluşturur. Disbiyozis oluşumu, kişilerde otoimmün bozuklukları meydana getirir. Bozulmuş veya zedelenmiş bağırsak bütünlüğü sonucunda da bağırsak geçirgenliği meydana gelir. Canlı bireylerde bağırsak yüzeylerini kaplayan hücreler birbirilerine çok iyi bir şekilde bağlanırlar ve bu durumda geçilmesi çok zor bir bariyer oluşturmuş olmaktadır. Oluşturulan bu bariyerin, hücre katmanının üzerini mukus adı verilen önemli bir katman kaplamaktadır. Hücre ve mukustan oluşan bu bariyerin görevi ise, bağırsaklarımızla vücudumuz arasında geçiş yapan her şeyi kontrol etmektedir. Bağırsak geçirgenliğinin oluşmasına neden olan etmenler fazlaca antibiyotik kullanımı, besin zehirlenmesi, kronik disbiyozis, sürekli ve fazla alkol tüketimi vb. etmenlerdir. Kişilerde disbiyozis ve bağırsak geçirgenliği durumunu tedavi edebilmek için beslemenin büyük bir önemi vardır. Tedavi açısından iyi gelen besinler arasında kısa zincirli yağ asitleri, glutamin, prebiyotik ve probiyotik içeren yiyecek ve içecekler bulunmaktadır. Bağırsak geçirgenliği olan kişiler için Eliminasyon diyeti, Ketojenik diyeti, FODMAP diyeti ve Akdeniz diyeti yaklaşımlarına bakıldığında hepsinin bağırsak mikrobiyasının üzerinde etkileri mevcuttur.

Kaynak: Doktor Sitesi

childthemewp.com