Kategoriler
Sağlık

Protein nedir, ne kadar alınmalı?

PROTEİN NEDİR?

Besinler makro ve mikro besin ögeleri içerirler. Makro besin ögesi dediğimiz bileşenler protein, yağ, karbonhidratken; mikro besin ögesi dediğimiz bileşenler vitaminler ve minerallerdir. Bu makro besin ögesi bileşeni olan protein, yapısında birden çok aminoasit barındıran azot içeren maddelerdir.

20 çeşit aminoasit vardır. 20 çeşit aminoasitin sekiz tanesi insanlar için elzem olup vücutta üretilmediği için dışardan alınması zorunludur. Bu sekiz elzem aminoasit: valin, lösin, izolösin, treonin, lisin, metionin, fenilalanin ve triptofandır. Bunlardan lösin, izolösin ve valin dallı zincirli aminosit olarak nitelendirilirler. Dallı zincirli aminoasitlerin özelliği karaciğerde metabolize olmadan iskelet kası tarafından direkt kullanılabilmeleridir.

Bunların dışında proteinler ve onların yapıtaşı olan aminoasitlerin vücuttaki genel işlevleri sıralanacak olunursa; enzimlerin yapımı, sinir iletiminde görevli olan nörotransmitterlerin yapımı, başlıca enerji kaynağı olmasa da enerji üretimi, büyüme, hastalıklığın önlenmesi, hasar görmüş dokuların onarımı gibi birçok hayati öneme sahip durumda rol alır.

PROTEİN ALIM MİKTARI NE OLMALIDIR?

Protein özellikle spor yapan, hastalığı olan özetle gereksinimi artmış bireylerde ağırlığı başına düşünülmesi gereken bir besin ögesidir. Normal kişilerde 0,8-1 g/kg proteindir. Burada kişilerin fiziksel aktivitesini iyi belirlenip ona göre gerekli protein miktarı bulunmalıdır. Bu çok genel bir yaklaşım olmakla birlikte hangi tür spor yaptığı belirlenebilir. Spor türlerini ise iki şekilde değerlendirecek olursa şu şekildedir;

-Dayanıklılık sporları: Uzun mesafe koşusu, kros kayak, bisiklet, saha hokeyi, uzun mesafe yüzme, futbol gibi 1 saat veya daha fazla devamlı aktivite içeren spor türleridir.

-Dayanıklılık gerektirmeyen spor dalları: Beyzbol, bowling, golf, yüzme, sürat pateni, tenis, voleybol, halter gibi 2-3 dk gibi kısa süre patlayıcı güç kullanılan spor türleridir.

Sporcu ve egzersiz yapan bireylerin(dayanıklılık gerektirmeyen) genellikle günde ortalama 1,2-1,6 g/kg aldığı; dayanıklılık ve güç sporcuları ise günde 2 g/kg üzerinde hatta 3g/kg’a bile çıktıkları gözlenmektedir. Buradan yola çıkarak tahmin yürütülse de kişiye göre yaklaşımlar değişebilir.

FAZLA PROTEİN ALIMININ ETKİLERİ NEDİR?

Olimpik felsefede; spor performansı Citius, Altius, Fortius yani “daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü” anlamını taşımaktadır. Bu amaç doğrultusunda tarihte Aztek sporcuları ise insan kalbi yemiş, 1920 Olimpiyatlarında 100 m yarışını kazanan Charlie Paddock yarıştan önce çiğ yumurta ile bir tür şarap (Sherry) içmiş gibi pek çok örnek mevcuttur. Özellikle sporcular daha iyisini daha fazlasını hedefledikçe, fayda sağladıkları ürünlerden daha fazla almaya çalışmışlardır. Bu bağlamda protein de daha doğrusu protein tozları miktar olarak kolaylıkla fazla alıma neden olabileceğinden bol tartışmaya sahip olan bir konu olmuştur.

Bence odaklanılması gereken konu yeterli/yetersiz oluşudur. Çünkü yeterli ve dengeli beslenme sporcu başarısını garanti etmez ancak yetersiz ve dengesiz beslenme bazı sağlık problemlerine ve performans düşüklüklerine neden olur. Farklı açılardan fazla protein alımının etkileri şu şekildedir;

-Direnç egzersizleri kasta kasılıp gevşemeyi sağlayan miyofibril proteinlerinin yapımını arttırır. Böylece aminoasit gereksinimi artar. Ayrıca bu tip egzersizlerde söz edilen artan protein sentezi durumu egzersizi takiben 24-48 saat devam ettiği için fazla miktarda alınan protein bu konuda destekleyici olacaktır. Direnç egzersizi mantığının başka bir yönü de hasarlı kas dokularının ve miyofibrillerin bozulmasından gelmiştir. Kas dokusu ve miyofibril protein yapıda olduğu için bozulmaları, daha sonra yeni kas proteini yapımında yeniden kullanılmalarına neden olmaktadır. Fazla alınan protein sadece yeni protein oluşturmak için değil aynı zamanda kas fonksiyonunu güçlendirecek şekilde hasar görmüş proteinleri yeniden inşa etmek için gerekli aminoasidi sağlayacaktır.

-Diyette fazla protein alımının böbrek fonksiyonlarını olumsuz etkileme ihtimali en büyük endişelerinden biridir. Genelde çok fazla proteinin böbreği strese soktuğu sonucuna varılmaktadır. Çünkü fazla protein vücut süzgeçlerimizden birisi olan böbreklerde daha fazla süzülme ve atık madde birikimi demektir. Araştırmalarda protein artışıyla kreatinin ve üre denilen vücut dışına atılan organik maddelerin arttığı gözlenmiş. Yani böbrekler açısından risk oluşturabilir.

-Bir diğer endişe de kemiklere yöneliktir. Ancak böbrek sorunlarındaki gibi yüksek protein alımı sonucu kemik kaybı verilerle kanıtlanmamıştır. Kemik için tehlikeli varsayılmasının sebebi yüksek proteinle kalsiyum miktarının azalıp kemiklerden kana kalsiyum geçişi olabileceği endişesidir. Bu durum protein kaynaklarıyla birlikte alınan sebze ve meyve ile fosfor alımını arttırıp dengelenebilir. Ayrıca artan protein alımının kemik sağlığı için olumlu etkilerinin olduğuna dair çalışmalar da vardır. Kemik sağlığı konusunda sporcuyu yüksek proteinle birlikte sebze, meyve de tüketmesi gerektiğini söyleyerek eğitmek daha mantıklı görünmektedir.

Özetle çok miktarda uzun süreli protein alımı böbrek hasarı ve kemik mineral kaybı riski taşımaktadır. Sağlıklı bireylerde tehlikeli olabileceğine dair az kanıt var ancak böbreğinizde problem varsa beslenme uzmanınızla görüşerek buna uygun hareket etmesi konusunda kendisini uyarmalısınız. Onun dışında sebze ve meyvelerle birlikte tüketilen kısa süreli yüksek protein alımlarında sağlıklı kişilerde böbrek ve kemikler açısından bir problem görülmemiş.

Kaynak: Doktor Sitesi

Kategoriler
Sağlık

Okul döneminde beslenme

Beslenme, bedenimizin ihtiyacı olan besin ögelerinin vücuda alınması ve metabolik işlemler ile vücutta kullanılmasıdır. Sağlıklı bir yaşam için makro ve mikro besin ögelerinin vücuda alınması gerekmektedir. Yeterli ve dengeli beslenme psikolojik, fizyolojik ve sosyolojik yönden iyi olma haline olanak sağlar. Bilhassa okul çağı çocuklarının yeterli ve dengeli beslenmesi; büyüme ve gelişmenin yeterli derecede sağlanmasını, immün işlevlerinin gelişmesini, okul başarısında artışa neden olması için oldukça önemlidir.

Adolesan döneminde çocuğun beden yapısında ve ölçülerinde ciddi değişiklikler görülür. Yetişkinlik dönemine bir geçiş evresi olan adolesan dönemi, büyüme ve gelişmenin oldukça hızlı ilerlediği bir dönemdir. Bir çocuk büyüme döneminde zamanının büyük bir kısmını okulda geçirir. Çocukların duygusal ve fiziksel gelişimin yaşandığı adolesan dönemi okul dönemine denk gelmektedir.

Bir çocuk yetişkinlik dönemine geçene kadar zamanının büyük bir kısmını okulda geçirmektedir. Bu nedenle çocukların hem fiziksel hem de duygusal açıdan hızla büyüyüp geliştikleri adolesan dönemi okul dönemine denk gelmektedir.

Bu dönemde ki çocukların büyüme ve gelişme hızına bağlı olarak protein, enerji, vitamin, mineral gibi besin ihtiyacının yeterli ve dengeli beslenme programı ile karşılanması sağlanmalıdır. Adolesan dönemi çocuklarda beslenme alışkanlıklarının kazanılmasında önemlidir.

Okul kantinlerinde sağlıklı ve dengeli besinlere ulaşması bir bakıma daha zordur. Bu durumda çocukların evden yemek götürmeleri yeterli ve dengeli beslenme için en doğru yol olacaktır. Ülkemizde kullanılan besin yoncası modeline göre beslenmesi durumunda okulda ki başarısı, fiziksel performansında ki artışlar gözle görülecek bir fark yaratacaktır.

Özellikle vitamin ve mineral kaynaklarının dönemsel olarak kendi mevsiminde çıkan taze meyve-sebzeler olmasına ve tüketilmesine özen gösterilmelidir. Enerji ihtiyacının çoğunu karbonhidrat grubundan sağladığımız için muhakkak beslenme çantalarında bulundurulmalıdır. Yine beslenme yeterliliği için şart olan grup proteinlere de beslenme çantalarında yer verilmelidir. Beslenme çantasını çocuğunuzun sevdiği besinlerden oluşturmak daha iştahla beslenmelerini sağlayacaktır.

Çalışan ebeveynler için bu sistem daha zor olabilir. Çalışan anne babalar; haftalık beslenme listesi hazırlığı yapıp alışverişini de ona göre yapabilirler. Bu durumda akşamdan ertesi günün beslenme çantası hazırlamak daha pratik ve kolay olacaktır. Daha basit yemeklerin hazırlanması da yine ertesi güne hızlı bir çözüm olabilir. Bir başka seçenek ise tabldot yemek çıkaran okullar tercih etmek doğru bir karar olacaktır.

Kaynak: Doktor Sitesi

Kategoriler
Sağlık

Kilo duraksaması (plato dönemi)

Diyet yapmaya başladınız, her şey gayet yolunda ve güzel gidiyor. Bir gün tartıya çıkıyoruz ve görüyoruz ki kilomuz durmuş. Bir süre sonra tekrar bakıyor ve görüyoruz ki kilomuzda hala oynama yok ve paniğe kapılıyourz. Peki problem ne?

Plato dönemine girmiş olabilirsiniz. Diğer bir deyişle, diyet başında oluşan gelişimin yavaşlaması, duraksaması dönemi.Öncelikle şunu unutmamalıyız ki diyetin ilerleyen süreçlerinde azalan vücut yağı miktarına bağlı olarak haftalık-aylık verilen kilonun da azalması normal bir durumdur. Bu durumu plato dönemine girme olarak nitelendirmemiz doğru değildir.

Neden tartıda fark göremeyebiliriz?

– Kişinin kabızlık problemi yaşıyor olması.

– Uzun yolculuğa bağlı olarak hareketsiz kalmak.

– Alkol aldıktan sonraki gün tartılmak.

– Suyu az içmek, çok tuzlu şeyler tüketmek.

– Yağ kaybıyla birlikte kas artışının olması.

– Başlangıçta çok disiplinli ilerlerken hedefe yaklaştıkça kaçamakların artması.

Neler yapabiliriz?

  • Besin tüketim kaydı tutarak günlük besin-su tüketiminizi gözden geçirebilirsiniz.
  • Uzun zamandır aynı beslenme programı içerisindeyseniz değişiklik yapabilirsiniz. (Öğün saatlerini değiştirmek gibi.)
  • Fiziksel aktiviteyi arttırabilirsiniz.
  • Yaşam tarzınızı gözden geçirebilirsiniz. (Uyku süresi,stres, depresyon durumu

Unutmamalıyız ki, diyette kilo vermenin yavaşlaması aşılabilir bir durumdur. Diyet uzun soluklu bir amratondur. Ve sadece hedef tartı sonucuna ulaşmak değil; sağlıklı-sürdürülebilir bir yaşam tarzını benimsemektir.

Kaynak: Doktor Sitesi

childthemewp.com