Kategoriler
Sağlık

Kış depresyonu ve beslenme

Kış mevsimiyle birlikte, pek çok kişi düşük ruh hali, enerji kaybı ve genel bir isteksizlikten şikayet eder. Bu durum, mevsimsel duygudurum bozukluğu ya da kış depresyonu olarak adlandırılır. Özellikle azalan gün ışığı, soğuk hava ve az güneşlenme birçok kişinin yaşam kalitesini düşürebilir. Ancak, bu durumla baş etmede beslenmenin oynayabileceği önemli bir rol bulunmaktadır. Kış depresyonu, genellikle D vitamini eksikliğiyle ilişkilendirilir. D vitamini, ruh halini düzenlemede ve depresyonun etkilerini azaltmada önemlidir. Güneş ışığının azalmasıyla birlikte vücudumuzun D vitamini sentezini azaltır ve bu da ruh halini olumsuz etkiler. Bu eksikliği gidermek için yağlı balıklar, tam yağlı süt ürünleri, yumurta sarısı gibi D vitamini içeren besinleri tüketmek veya doktor gözetiminde takviyeler almak önemlidir. Unutulmamalıdır ki D vitaminin %90’ı güneş ışığı ile alınır. Bu yüzden güneşin en tepede olduğu öğle vakitlerinde doğrudan teninize temas edecek şekilde güneşlenmek önemlidir.

Triptofan adı verilen bir amino asit, serotonin, dopamin ve melatonin gibi mutluluk hormonlarının yapımında rol oynar. Triptofan amino asidi içeren besinler tüketmek kış depresyonunu hafifletmeye yardımcı olabilir. Bu besinler arasında hindi, tavuk, süt ürünleri, balık, fındık, badem, kabak çekirdeği gibi yiyecekler bulunur. Bu besinleri içeren bir beslenme planı, ruh halimizin daha dengeli olmasına yardımcı olabilir. Antioksidanlar da ruh halini iyileştirebilir. Özellikle meyve ve sebzelerde bulunan C vitamini, E vitamini, beta-karoten gibi antioksidanlar vücudu serbest radikallerden koruyarak depresyonun etkilerini azaltabilir. Turunçgiller, kırmızı biber, brokoli, ıspanak, badem, fındık gibi besinler antioksidanlar bakımından zengindir ve bu yüzden düzenli tüketilmeleri önerilir. Kış döneminde ayrıca omega-3 yağ asitleri içeren besinlerin tüketimi de ruh sağlığı üzerinde olumlu etkilere sahiptir. Balık, keten tohumu, ceviz gibi besinler omega-3 bakımından zengindir ve düzenli tüketildiğinde depresyon belirtilerini azaltabilir. Ancak unutulmamalıdır ki beslenme tek başına kış depresyonunu tedavi etmek için yeterli değildir. Uzman desteği, fiziksel aktivite, gün ışığından yeterince faydalanma gibi diğer önlemlerle birlikte düzenli ve dengeli beslenme kış depresyonunun yönetilmesinde önemli bir parçadır. Özetlemek gerekirse, kış depresyonuyla mücadelede beslenme dengesi önemlidir. D vitamini, triptofan, antioksidanlar ve omega-3 yağ asitleri içeren besinleri içeren bir beslenme düzeni depresyon belirtilerini hafifletebilir. Ancak her durumda uzman görüşü almak ve birden fazla tedavi yöntemini bir arada kullanmak en etkili çözümdür

Kaynak: Doktor Sitesi

Kategoriler
Sağlık

Ecem bilgin : “önce sen, önce iyileşiyoruz”

Psikolog Ve Diyetisyen Ecem Bilgin, Psikodiyet Ve Yeme Bozukluğu İle İlgili Bilgi Ve Tecrübelerini Klass’a Anlattı Yeme davranışlarınızla zayıflığınızı kalıcı halde tutmak mümkün. Son yıllarda revaçta olan psikodiyet tedavi yöntemi ameliyattan sonra kilo almayı önleyen uygulama olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde yeme bozukluklarının artması çözüm yollarını beraberinde getiriyor. Diyetisyen ve Psikolog Ecem Bilgin, yeme bozukluğunun uzman isimlerinden biri. Deneyimli Diyetisyen ve Psikolog Ecem Bilgin, hastalığın ve psikodiyet tedavisinin uygulanmasının önemini vurguluyor. Yeme davranışları konusunda tecrübeli olan Psikolog ve Diyetisyen Ecem Bilgin ile yeme bozukluğunun belirtilerini ve tedavi yöntemlerini Klass okurları için konuştuk.

Ecem Hanım, siz oldukça genç ve başarılı bir diyetisyen ve psikologsunuz. Okuyucularımız için sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?
İstanbul Haliç Üniversitesi’nde hem Psikoloji hem Beslenme ve Diyetetik alanlarında çift anadal öğrenimi gördüm. Psikolog ve Diyetisyenim. Hem kişisel hikayem sebebiyle hem de üniversite stajları sırasında oluşan bir ilgiyle yeme davranış bozuklukları ve beden algısı alanlarına yoğunlaştım, yaklaşık 5 yıldır da bu alanda çalışmalarımı sürdürüyorum. Stajyer olarak başladığım İstanbul Obezite Akademisi kapsamında 2018-2020 yılları arasında İOA Kliniği’nde, Kolan International ve Nişantaşı Hastaneleri’nde psikolog ve diyetisyen olarak görev aldım ve bu çalışmalar kapsamında preoperatif ve postoperatif bariatrik cerrahi süreçleri ile yeme davranış bozuklukları konularında çalışmalar sürdürdüm. Bu süreçlere paralel olarak Gestalt Terapi Teknikleri, Bilişsel Davranışçı Terapi, Davranışçı Terapi, ACT Kabul ve Kararlılık Terapisi, Aile Dizimi (Hellinger Terapisi) ve şema terapisi eğitimleri aldım, bu terapi tekniklerini uygun beslenme yöntemleriyle harmanlayarak yeme davranışı bozuklukları terapilerindeki psikodiyet çalışmalarımda uygulamaya başladım. 2022 yılında Diyetisyen Elvan Odabaşı yönetimindeki FORMEO Beslenme Eğitimi ve Diyet Danışmanlık Merkezi’nin yeme davranış bozukluğu departmanı kurucu psikoloğu olarak görev aldım. 2020 yılından bu yana psikodiyet alanında online beslenme ve psikoloji danışmanlığı hizmetleri veriyorum. Şu anda İstanbul’da Bakırköy ofisimde yüz yüze, tüm Türkiye ve dünyadan online olarak danışan kabul ediyorum, ayrıca beslenme ve psikoloji konferanslarında konuşmacı olarak yer alıyorum.

Psikodiyet kavramından bahsettiniz, Psikodiyet nedir bahsedebilir misiniz?
Psikodiyet, beslenmeyle ruh halinin birbirini etkilediğini düşünen, insanın beslenmesiyle psikolojik durumunu bir bütün olarak ele alan bir yaklaşımdır. Beslenmek, yemek yemek doğduğumuz an itibariyle başlayan, bütün ömrümüz boyunca devam eden temel bir ihtiyaçtır. Herkes bu ihtiyacı farklı şekillerde giderir. Ve her insan bu ihtiyaca kişiden kişiye değişkenlik gösteren anlamlar yükler. Karın doyurmak, sosyalleşmek, zevk almak, boşluk doldurmak, stres gidermek, üzüntüyü bastırmak, öfkeyle başa çıkmak derken bu liste böyle uzar gider. Besinlerle ve beslenme eylemiyle aramızda kurduğumuz duygusal bağ onlara yüklediğimiz anlamlarla ilintilidir. Böylece besinlerin duygu dünyamızda bir karşılığı oluşur. Sevinç, öfke, mutluluk, sıkıntı, üzüntü, suçluluk gibi duyguları hissettiğimizde bazı besinlere veya beslenme davranışlarına yöneliriz. Bazen de yememeye veya aşırı yemeye, takıntılı beslenme davranışlarına yönelebiliriz. Bir başka deyişle şöyle de söyleyebiliriz: Besinler yaşamla mücadelenin simgesi haline gelir. Beden ise bu mücadelenin savaş alanı olur. İfade edilemeyen tüm duygular beden üzerinden ifade edilir. O yüzden aslında yapılan diyetler de cerrahi operasyonlar da kısa vadede işe yarar gibi görünür ama eğer arka plandaki duygusal süreçler çalışılmadan yapılırlarsa uzun vadede etkisiz kalır, başarılı olmaz. Özetle, duygusal yüklerden kurtulmadan fiziksel yüklerden kurtulmak pek mümkün değildir. Psikodiyet kavramı içerisinde bu anlatmaya çalıştığım durumun farkında olarak beslenme ve psikoloji alanlarını bütüncül bir yaklaşımla bir araya getiriyoruz.

Sağlıklı bir beslenme davranışıyla yeme bozukluğu arasındaki fark nedir?
Bir beslenme davranışının sağlıklı olup olmadığını söylemek için bakmamız gereken şey yalnızca ne yediğimiz veya ne kadar yediğimiz değildir, aynı zamanda nasıl ve neden yediğimizdir. Beslenme; sağlığı korumak, geliştirmek ve yaşam kalitesini yükseltmek için vücudun gereksinimi olan besin ögelerini yeterli miktarda ve uygun zamanlarda almak için bilinçli yapılması gereken bir davranıştır. Yeme bozukluklarında ise bozukluğun cinsine bağlı olarak zaman zaman miktarlarda, zaman zaman sürelerde, zaman zaman da motivasyonlarda ve yemeye eşlik eden duygularda şaşmalar ve sorunlar görülür. Ortaya çıkış nedeni kompleks ve çok faktörlüdür. Bireyden bireye değişiklik gösterebilir ve genellikle birçok nedenin bir araya gelmesiyle meydana gelir. Bu faktörlerin her biri, yeme bozukluğu riskini tek başına arttırmayabilir, ancak birkaçının bir araya gelmesi yeme bozukluğunun ortaya çıkma olasılığını yükseltir.

Peki yeme bozukluğu nedir, nasıl ortaya çıkıyor? Tedavi yöntemleri nelerdir?
Yeme bozukluklarından bahsettiğimizde danışanlarda ciddi rahatsızlıklara yol açan tıbbi bir hastalıktan bahsediyoruz. Öncelikle bunu tespit etmek gerekir. Tedavi süreci psikiyatri ve bu alanda uzmanlaşmış bir psikolog liderliğinde, rahatsızlığın durumu belirlenerek iç hastalıkları ve diğer tıp dalları ile iş birliği yapılarak sürdürülür. Yeme bozukluklarını saptamak için kilonun boya oranlanması ile belirlenen vücut kitle indeksi kullanılmaktadır. Ancak elbette vücut kitle indeksi tanı koyarken bizim için yeterli bir gösterge değildir. Bize bir fikir veren ilk bir adımdır. Kapsamlı bir anamnez çerçevesinde mutlaka hastanın hikayesi, davranış kalıpları ve beslenmeyle ilişkili duygu durumu detaylı olarak incelenmelidir. Destek amaçlı yapılan psikoterapi görüşmeleri, ailenin tedavi sürecine katılması ve hasta bireyin ailesi ile tedaviyi sürdürmesi önemli hususlardandır. Tedavideki ilk hedef çoğunlukla tedaviye açık olmayan hasta bireyin tedavi için gerekli olan iş birliği yapmasını sağlamaktır. Beslenme bozukluğu olan bireyler strese ve duygusal olaylara sorunlu bir beslenme davranışı ile tepki verdiğinden dolayı terapi bu bireylere stres ve duygusal durumlarla alternatif baş etme yöntemlerini öğretmeyi amaçlamaktadır. Özellikle genç hastalarda aile ve yakın çevrenin terapiye dâhil edilmesi çok önemlidir. En önemli şey, iyi bir ekip tedavisidir. Hastanın fiziksel komplikasyonları için mutlaka doktor, yeme düzenini sağlamak için mutlaka diyetisyen, ruhsal sağlığı için de bir psikolog ile çalışması gerekir. Çok ağır Anoreksiya Nervoza vakalarında öncelikli olarak hızlı bir şekilde kilo alımı sağlamak ve hastanın yaşamsal fonksiyonlarını korumak adına hastane yatışı da gerekebilir.

“GERÇEKTEN ŞU AN NEYE İHTİYACIM VAR?’ SORUSUNU SIKÇA SORUN VE BEDENİNİZLE BARIŞIK OLMAYA ÇALIŞIN.”
Yeme bozukluğu geçirmiş biri olarak bu konularda sorun yaşayan kişilere ilk ne önerirsiniz?
Burada aslında üç temel inancımdan bahsetmek istiyorum. İlki kendinizi suçlamayın. Yeme bozukluğu, bir zayıflık ya da irade eksikliği değildir. Bu, fonksiyonlu ve çok boyutlu bir durum. Kendinizi suçlamak yerine çözüm için arayışta olun. İkincisi, yardım istemekten çekinmeyin. Bu mücadeleyi tek başına aşmak zor olabilir. Uzmana, aileye ya da dostlara başvurmak iyileşme sürecini hızlandırabilir. Son inancım ise bedeninizi dinleyin. Bedeninizin size verdiği sinyallere odaklanın. ‘Gerçekten şu an neye ihtiyacım var?’ sorusunu sıkça sorun ve bedeninizle barışık olmaya çalışın.

Aile dizimi / konstelasyon terapisi uygulayıcılığı da yapmaktasınız. Nedir biraz bahseder misiniz?

Aile dizimi, diğer adıyla konstellasyon terapisi, 1990’lı yıllarda Almanya’da ortaya çıkan ve yayılan, Prof. Bert Hellinger tarafından geliştirilmiş bir terapi yöntemidir. Bu terapi yönteminde kişinin başına gelen pozitif ya da negatif olayların kökeni, bireyin içinde yer aldığı aile ve ilişkiler sistemi ile ilişkilendirilir. Bir grup terapisi yöntemi ve psikodrama çalışması olan Hellinger Terapisi ailenin (ya da başka ilişki ağlarının, örneğin şirketlerin) kuşaklar boyunca görünmez bir bağ ile birbirlerine bağlı oldukları yaklaşımından hareket eder. Hedefi bu bağları kollektif bellekten faydalanarak ortaya çıkarmak, danışanın geçmişten kendi yaşamına aktarılmış etkilerin olduğu iç resminin farkına varmasını ve kabullenmesi sağlamak, sonucunda da dönüşmesine imkân tanıyan bir çalışmadır. Bu sene yaz kamplarında Alaçatı, Fethiye, Kaş tatil beldelerinde sıkça aile dizimi yaptık.

Kaynak: Doktor Sitesi

Kategoriler
Sağlık

Sonbaharda beslenme

Yaz mevsiminin etkisini yitirmeye başladığı günlerde hava sıcaklığının azalmasıyla birlikte grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık pusuda beklemekte. Bu durumda sonbaharı sağlıklı geçirmek için bağışıklık sistemini biraz daha güçlendirmek gerekiyor. Güçlü bir savunma mekanizmasının temelinde ise yeterli ve dengeli beslenme yer alıyor. Sonbahar için vücudumuzun kışa hazırlık dönemi demek hiç yanlış olmaz. Vücudun kışa hazırlığı, bağışıklığın düşmesi, hastalıklar, yazdan kalma kilolar derken sonbahar bazen hayalimizden daha sıkıntılı geçebiliyor. Bununla birlikte havanın erken kararmaya başlaması, güneşli havanın yerini yağmura bırakması sebebiyle isteksizlik, halsizlik, uyku hali gibi durumlarla ve sonucunda aşırı yeme ataklarıyla karşı karşıya kalabiliyoruz. İşte bu nedenle sonbaharı hem fiziksel hem de ruhsal açıdan sağlıklı geçirebilmek için beslenme düzenini tekrar gözden geçirmek gerekiyor! Sonbaharda nasıl bir beslenme programı uygulamalıyız?
Güne kahvaltı ile başlayın: Gece boyu düşen kan şekerinizi dengelemek ve metabolizmanızı çalıştırmak için tam buğday ekmeği, yumurta, peynir, zeytin, ceviz ve bol yeşillikten oluşan bir kahvaltı güne enerjik başlamanın en güzel yolu. Ara ve ana öğünler denge sağlar: Bu dönemde artan tatlı ihtiyacını baskılamak için az az ve sık sık beslenmeli ve mümkünse öğün atlanmamalıdır. Kilo kontrolünü sağlamak istiyorsanız öğünlerinizi 3-4 saat aralıklara bölerek düzenli yapmalı, hem ana hem de ara öğünlerinizi dengede tutmalısınız. Magnezyum ve Potasyumdan zengin beslenin: Bu iki güçlü mineral, dengeli bir ruh hali ve sağlıklı bir kas metabolizması için oldukça önemlidir. Dolayısıyla kendinizi yorgun ve bitkin hissediyorsanız bu mineral seviyelerinize mutlaka baktırmalısınız. Eğer kan tahlilinde bu minerallerin eksik olduğunu gördüyseniz beslenmenize yağlı tohumlar (ceviz, fındık, badem vb.), yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve tam tahıllar gibi magnezyumdan zengin besinleri; kahve, kakao, meyve ve yine yeşil yapraklı sebzeler gibi potasyum kaynaklarını ekleyebilirsiniz. Sağlıklı yağlar sofranıza gelsin: Sonbaharda balık sezonunun da açılmasıyla birlikte omega-3 ve omega- 9 yağlarınca zengin beslenmek oldukça önemli. Yüksek miktarda omega- 3 ve omega-9 alımı hem kalp hem de beyin sağlığını korumada etkilidir. En büyük kaynakları balık, ceviz, fındık, zeytin keten tohumu, semizotu olan bu yağlar bağışıklık sisteminizi güçlendirmeye de yardımcı olur. Yeterli miktarda su için:
Soğuyan havalar nedeniyle susuzluğunuzu fark etmeyebilirsiniz. Yeterli suyu alamadığınızda vücut fonksiyonları yetersiz çalışır. Soğuklarda
tüketim miktarı artan çay – kahve gibi sıcak içecekler suyun yerini tutmaz, aksine bu sıvılar idrar söktürücü özelliği sebebiyle vücudu daha fazla su kaybıyla karşı karşıya bırakır. Bu nedenle çay – kahve tüketiminde aşırıya kaçmamalı ve alınan kafeini dengelemek için yeteri miktarda su içmelisiniz.
Bitki çayları içinizi ısıtsın:
Mevsim geçişlerinde sıklıkla karşılaşılan soğuk algınlığı ile başa çıkmak için ekinezyalı bitki çayları, rooibos çayı, kuşburnu, zencefilli limon çayı ve yeşil çay deneyebilirsiniz. Gün içerisinde bu bitki çaylarından 2 fincan içerek hem yorgunluk hissinizin önüne geçmiş olur, hem de bağışıklığınızı kuvvetlendirmiş olursunuz. Vitamin- mineral takviyesi desteği şart: Kışa girerken hastalıklardan korunmak ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için A, E, C vitaminlerini ve beraberinde Çinko ve Selenyum minerallerini içeren antioksidan besinleri günlük beslenmemize yerleştirmemiz gerekir. Yumurta, süt, havuç, portakal, mandalina, fındık, ceviz, badem, soya yağı, fındık yağı, yeşil sebze ve turunçgiller, kırmızı ve beyaz eti dengeli bir şekilde beslenmenize yerleştirdiğinizde bu vitamin ve mineralleri almış olursunuz. Bağırsaklarınız için probiyotik desteği: Mevsim geçişlerinde bağırsak floranız etkilenir. Bağırsak faaliyetlerini
düzenleyen probiyotik ürünler daha sağlıklı bir bağışıklık ve sindirim sistemine sahip olmanızı sağlar. Probiyotik kefir ve yoğurt gibi ürünleri mutlaka tüketmeye çalışın. İhtiyaç halinde ekstra probiyotik desteği alabilirsiniz.
Düzenli ve kaliteli bir uyku temel ihtiyaç:
Uyku düzeninizdeki bozukluk ruh halinizi ve beslenme durumunu etkiler. Kaliteli ve düzenli bir uyku, doğru çalışan bir metabolizma için oldukça önemlidir. Geceden sabaha deliksiz bir uyku uyumaya çalışın. Eğer uyuyamıyorsanız lavanta, papatya, melisa gibi bitki çaylarından destek
alabilirsiniz.
Hareket, hareket, hareket:
Spor yapmak, vücut için doğal bir antidepresandır. Özellikle açık havada yapılan spor endorfin ve serotonin salgısını arttırarak vücuda mutluluk sağlar. Sabah ilk iş olarak yürüyüşe çıkmak, vücut saatinizi sıfırlamak
için harika bir etkinliktir. Sonbaharı depresyondan uzak geçirmek istiyorsanız beslenme düzeninize ve fiziksel aktivitenize dikkat etmeniz gerekir. Böylece
sonbaharın keyfini doya doya çıkarabilirsiniz.

Kaynak: Doktor Sitesi