Kategoriler
Sağlık

Kanserde beslenme

Kanserde Beslenme

Kanser, kötü huylu tümörlerin oluşumuyla sonuçlanan kontrolsüz hücre büyümesi ve çoğalması ile karakterize edilir. Genetik, çevresel ve yaşam tarzı faktörlerinden etkilenen, beslenmenin kanser gelişimi ve ilerlemesinde kilit bir belirleyici olarak ortaya çıktığı karmaşık bir hastalıktır. Diyet, metabolizma ve kanser biyolojisi arasındaki etkileşim, beslenmenin kanserin çeşitli yönleri üzerindeki etkisini keşfetmenin önemini vurgulamaktadır.

Diyet Faktörleri ve Kanser Riski: Epidemiyolojik çalışmalar, değişen kanser riski ile ilişkili birkaç diyet faktörü tanımlamıştır. Meyveler, sebzeler, kepekli tahıllar ve yağsız proteinler açısından zengin bir diyet, fitokimyasallar, antioksidanlar ve diyet lifleri gibi biyoaktif bileşiklerin varlığı nedeniyle çeşitli kanser risklerinin azalmasıyla ilişkilendirilmiştir. Tersine, kırmızı ve işlenmiş etler, doymuş yağlar ve rafine şekerler açısından yüksek diyetler, artan kanser riski ile ilişkilendirilmiştir. Bu ilişkilerin altında yatan potansiyel mekanizmalar arasında enflamasyonun modülasyonu, oksidatif stres ve hormonal yollar bulunur.

Beslenme ve Kanser İlerlemesi: Beslenme, tümör büyümesini ve metastazını modüle etmede çok önemli bir rol oynar. Tümör hücreleri sıklıkla, Warburg etkisi olarak bilinen, gelişmiş glikoz alımı ve glikolize güvenme dahil olmak üzere değiştirilmiş metabolik yollar sergiler. Diyet seçimleri, bu metabolik adaptasyonları etkileyerek kanser hücresinin hayatta kalmasını ve çoğalmasını etkileyebilir. Ayrıca, diyetten etkilenen bir durum olan obezite, kronik iltihaplanma ve insülin direnci ile ilişkilidir ve tümörün ilerlemesine elverişli bir ortam yaratır.

Kanser Tedavisinde Beslenme Müdahaleleri: Beslenmenin kanser tedavisine entegrasyonu giderek artan bir kabul görmektedir. Beslenme müdahaleleri, tedaviye bağlı yan etkileri yönetmeye, tedavi etkinliğini optimize etmeye ve genel yaşam kalitesini artırmaya yardımcı olabilir. Bireysel hasta ihtiyaçlarına göre uyarlanmış kişiselleştirilmiş beslenme planları, belirli beslenme eksikliklerini giderebilir, tedaviyle ilişkili semptomları hafifletebilir ve kanser hastalarında yaygın olarak görülen kas erimesi ve kilo kaybı ile karakterize zayıflatıcı bir durum olan kaşeksinin etkisini azaltabilir.

Gelecek Yönleri ve Zorluklar: Önemli ilerlemelere rağmen, beslenme ve kanser arasındaki karmaşık etkileşimleri tam olarak anlamada zorluklar devam etmektedir. Kanser türlerinin heterojenliği, metabolizmadaki bireysel farklılıklar ve tümör biyolojisinin dinamik doğası bu ilişkinin karmaşıklığına katkıda bulunur. Gelecekteki araştırmalar, kanser üzerindeki diyet etkilerinin altında yatan moleküler mekanizmaları aydınlatmaya, hedefli beslenme müdahaleleri geliştirmeye ve kanser tedavisi sonuçlarını iyileştirmek için immüno-nütrisyon gibi yeni yaklaşımları keşfetmeye odaklanmalıdır.

Beslenme ve kanser arasındaki ilişki çok yönlüdür ve kanser riskinden ilerlemeye ve tedaviye kadar değişen bir etki yelpazesini kapsar. Bu etkileşimlerin kapsamlı bir şekilde anlaşılması, kanseri önlemek, yönetmek ve tedavi etmek için etkili stratejiler geliştirmek için gereklidir. Beslenmeyi daha geniş kanser tedavisi çerçevesine entegre ederek hasta sonuçlarını optimize edebilir ve bu korkunç hastalığa karşı devam eden savaşa katkıda bulunabiliriz.

Kaynak: Doktor Sitesi

Kategoriler
Sağlık

Papaya bitkisinin sağlık üzerine etkileri

Dünyada genelinde papaya bitkisi tıbbi özellikleri ile meşhur bir besin olması nedeniyle tüketilmektedir. Bunun asıl nedenlerinden biri papaya’nın fitokimyasal özelliklerinin sağlık üzerine yararları nedeniyle olduğu bilinmektedir. Papaya’nın meyvesi, yaprakları, tohumu, kökü, kabuğu, suyu ve lateksini içeren bütün bitki, besin olarak, tıbbi olarak ve diğer çeşitli amaçlar için kullanılan papaya bitkisinden elde edilir (Kumar ve PS 2017).

Araştırmacılar tarafından papaya’nın içeriğinde bulunan etken maddelerin kanser tedavisinde ilaç olarak kullanımının olumlu sonuçları olabileceği düşünülmektedir. Papain papaya’da bulunan ve kansere karşı etkili bir enzimdir (Somanah ve ark. 2018). Papaya tohumunda bulunan izotiyosiyanat enzimi; kolon, meme, akciğer, lösemi ve prostat kanserlerinin önlenmesinde önemli rol oynamaktadır. Bu iki enzim, kanser hücresinin oluşumunu ve gelişimini inhibisyonunu sağlayabilmektedir. Buna ek olarak içeriğinde, oksijene ve serbest radikallere karşı koruyucu likopen bulunmaktadır (Kumar ve PS 2017).

Fermente papaya ekstraksiyonu (FPP) formülasyonlarının, yüksek antioksidan aktiviteye sahip olmasının nedeni olarak içerisinde bulunan fenolik, karotenoid, flavonoid ve amino asit profili olduğu düşünülmektedir. FFP genetik hasarların hafifletilmesi, yağ asidi sonucu bozulmasının azaltılması, spesifik hastalıklarda enzimatik inaktivasyon yoluyla hücresel koruyucu etkileri ve oksidatif stresi azaltma kabiliyeti açısından kapsamlı bir şekilde araştırılmıştır. Özellikle diyabet ve kansere odaklanan çalışmalarda Papaya ve FPP’nin kullanımının oksidatif stres azaltma, hastalık önleme potansiyelini değerlendirme açısından incelenmektedir (Somanah ve ark. 2018; Vij ve Prashar 2015). Bu derlemenin amacı, papaya meyvesinin, meyvesinin içindeki etken maddelerin ve bu maddelerin sağlığın üzerinde oluşturdukları etkilerin incelenmesidir.

  1. CARİCA VE CARİCA TÜRLERİ

Carica ceae familyası toplamda 5 cins ve 21 türden oluşmaktadır. Bu beş cinsin içinde en büyük olanı Carica L.’dir ve küçük çift çenekli yapraklara sahiptir. Carica L. hariç diğer dört cins sırasıyla Jacaratia A. DC (7 tür), Jarilla Rusby (3 tür), Cylicomorpha Urban (2 tür) ve Horovitzia Badillo (1 tür) şeklindedir. Cylicomorpha ekvatoral Afrika’ya özgüdür, Carica ve Jacaratia ağırlıklı olarak Güney Amerika yetişmektedir. Carica, evcilleştirilmiş türler içeren tek Carica ceae cinsidir (Aradhya ve ark. 1999).

    1. Carica Papaya

Papaya, ilk defa 16. yüzyılın ortalarında İspanyollar tarafından Filipinler’e tanıtılmıştır. Daha sonraları Hindistan, Afrika ve diğer tropik ve subtropikal bölgelere de tanıtılmıştır (Kadiri ve ark. 2016).

Papaya yıl boyunca meyve vermesi ile bilinen, geniş yapraklı, çok eşli ve diploid bir bitki türüdür. Papaya hızlı büyümesi ile birliktezayıf beyaz öz veren, dalsız, büyük ve uzun saplı bir bitkidir. Papaya olgun halinde tatlı bir meyve olarak kabul edilir. Olgun hali tatlı bir yapıya sahip olduğu için meyve suyu karışımında da kullanılabilmektedir. Meyvenin kabukları evcil hayvan yemi olarak da kullanılmaktadır. Bununla beraber papaya’nın içeriğinde bulunan kimyasal bileşikler sayesinde kimya ve ilaç sanayisinde kullanılmaktadır (Kadiri ve ark. 2016).

C. papaya, doğada vahşi haliyle Orta Amerika dağılımı bulunmaktadır. Buna ek olarak sadeceOrta Amerika’ya özgü türleri de bulunmaktadır. Horovitzia ve Jarilla sadece Orta Amerika’da yetişmektedir.

Carica ‘nın çoğu üyesi, güney Bolivya ve Peru’dan Venezüella’ya Andes bölgesine kadar olan geniş bir alanda yetiştirilmektedir. Bu nedenle bu bölgeler dünyada Carica’nın birincil üretim merkezi olarak tanınmaktadır (Kadiri ve ark. 2016).

    1. Papaya’nın gıda sanayisinde kullanım alanları

Papaya bitkisinin içerisinde bol miktarda sistein proteazları bulundurmaktadır. Papaya bitkisi içerisinde enzimin en fazla bulunduğu bölge meyvesi olduğu için daha çok meyvesi kullanılmaktadır. Meyve’nin özünden enzim toplama, enzimleri depolama koşulları çok önemlidir. Ek olarak, ekstraksiyon yöntemi ve saflaştırma, bu enzimin farklı alanlarda artan uygulamaları nedeniyle uygun endüstriyel platformun geliştirilmesi için uygun maliyetli bir sürecin tasarlanmasında kritik bir rol oynamaktadır (Khairuddin ve ark. 2016).

Yapılan başka bir çalışma da papaya’nın yaprak özleri Afrika’da ve özellikle Nijerya’nın batı kısmı ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde geleneksel ilaç olarak uygulanmıştır. Papaya yaprak özleri ilaca bağlı karaciğerde oluşabilecek toksisiteye karşı iyileştirici özellikleri bulunduğu görülmüştür. Papaya yapraklarının karaciğer toksisitesinde bitkisel ilaç olarak umut vaat etmektedir (Kadiri ve ark. 2016).

Papaya tohumların yağ ve yağ içeriği ilgili bilimsel çalışmalar yapılmıştır ve bu çalışmalar sonucunda önemli yağ ve yağ bileşiklerini bünyesinde bulundurduğu görülmüştür. Özellikle oleik asit (%72,5) papaya tohumunda yüksek oranda bulunmaktadır. Bunu sırası ile palmitik asit (%13,5) ve stearik asit (%4,5) takip eder. Ayrıca papaya tohumun yağının tekli doymamış ve doymuş yağ asitlerinde için de iyi bir kaynak olduğu görülmüştür. Çalışmanın sonucunda papaya tohumun yağ içeriği, endüstriyel ve ev kullanımı için potansiyel bir kaynak olduğu saptanmıştır (Kadiri ve ark. 2016).

Papaya çiçeğinde önemli miktarda biyoaktif bileşikler ve besin içeriği nedeniyle bitkisel çay olarak tüketilmesinde bir tehlike görülmemektedir. Papaya çiçeğinin besleyici özellikleri, tıbbi faydalarına rağmen ticari çaylara kıyasla renk, hoş koku ve genel lezzet üzerindeki özellikleri düşük olması nedeniyle çay üreticilerinin papaya çiçeğinden çay üretimine karşı olumsuz düşünce içerisindedir. Papaya çayının üretimi için fonksiyonel bir bileşen olarak kullanılması önerilir, ancak genel nitelikleri ve dolayısıyla pazar potansiyelini iyileştirmek için işleme prosedürlerinin optimizasyonu gerekli olduğu bildirilmiştir (Bergonio ve Perez 2016).

Papaya bitkisi yıl boyunca meyve veren bitki olduğu için son derece verimli bir bitkidir. Papaya bitkisinin içerisinde C vitamini, A vitamini, E vitamini, B vitamini pantotenik asit, folat ve lif açısından zengin bir kaynaktır. Papaya bitkisine mineral açısından bakacak olursak magnezyum ve potasyum bakımdan zengindir. Tüm bunlara ek olarak papain enzimi bol miktarda bulunması nedeniyle travma, alerji ve yaralanmalarının tedavisinde oldukça etkilidir. Papaya bitkisinin Afrika’da Nim, Limon otu, elma, guava ve Alstonia boonei’nin kök kabuğu ile birlikte papaya bitkisinin yaprakları birlikte kaynatılır ve günde üç kez şarap bardağında (195 mL) içilmektedir. Bu bitki çaylarının sıtma, enfeksiyon, amip ve dizanteri tedavisinde etkili olduğu bilinmektedir. Ayrıca papaya bitkisinin tohumları bağırsak solucanları, hipertansiyon, diyabet ve hiperkolesterolemi tedavisinde etkili olduğu tespit edilmiştir (Hayatie, Biworo, ve Suhartono 2015).

Papaya‘nın meyve, meyve suyu, tohum, kök, yaprakları, ağaç kabuğu, lateks çeşitli kimyasal içeriği şu şekilde gözlenmektedir.

1. Meyvede Protein, yağ, lif, karbonhidratlar, mineraller: kalsiyum, demir, C vitamini, tiamin, riboflavin, niasin ve karoten, amino asit, sitrik asit ve malik asitler (yeşil meyveler), uçucu bileşikler: benzilizotiyosinat, cis ve trans 2,6-dimetil-3,6 epoksi-7 okten-2-ol, alkaloidler, karpain.

2. Meyve suyunda N-bütirik, n-heksanoik ve n-oktanoik asitler, lipidler; miristik asit, palmitik asit, stearik asit, linolenik asit, linoleik asit, oleik asit.

3. Tohumunda Yağ asitleri, ham protein, ham elyaf, papaya yağı, karpain, karisin, glukotropakolin ve anzim miyrozini içerir.

4. Kökünde Miyozin.

5- Yapraklarında Alkaloidler karpain, psödokarpain, dehidrokarpain I ve II, kolin, C ve E vitamini

6. Kabuğunda Glikoz, fruktoz, sükroz, ksilitol, p-sitosterol. 7. Lateks-Papain, kemopapain, peptidaz A ve B, lizozim (Daniyal ve ark. 2019; Vij ve Prashar 2015).

Tablo 2.1. 100 g başına papaya meyvesinin makro besinlerinin ve liflerinin besin değeri olgunlaşmış meyve, tohum ve yaprak küspesi

Bileşikler

Küspe

Tohumlar

Yaprak

Protein (g/100 g)

0.6

2.6

5.8

Yağ (g/100 g)

0.1

3.1

1.4

Karbonhidrat (g/100 g)

7.2

43.6

78.2

Lif (g/100 g)

0.8

2.1

13.1

Enerji (kkal/100 g)

32.1

212.7

348.6

(Santana ve ark. 2019)

Tablo 2.3. 100 g papaya meyvesinin olgun halinde meyve posası başına minerallerinin ve vitaminlerinin değeri, tohumlar ve yaprakları

Bileşikler

Küspe

Tohumlar

Yapraklar

A Vitamini (mg/ 100 g)

Beta Karoten (IU/100 g)

328

888

ND

65.64

ND

659.5

B1 Vitamini (mg/100 g)

0.04

0.05

0.43

B2 Vitamini (mg/100 g)

0.05

0.05

0.14

B3 Vitamini (mg/100 g)

0.34

0.26

0.38

B6 Vitamini (mg/100 g)

0.1

ND

ND

B9 Vitamini (mg/100 g)

38

ND

ND

C Vitamini (mg/100 g)

61.8

11.7

31.1

Demir (mg/100 g)

0.1

0.2

6.4

Fosfor (mg/100 g)

5

241.5

221.1

Kalsiyum (mg/100 g)

24

54.4

366.1

Magnezyum (mg/100 g)

10

10.4

32.4

Potasyum (mg/100 g)

257

344

534

Sodyum (mg/100 g)

3

ND

ND

(Santana ve ark. 2019)

Papaya bitkisinin meyvesi, tohumu, kökü ve yapraklarının içerdiği bileşenler sayesinde çölyak olmayan glüten hassasiyeti, antimikrobiyal, helmintiyaz, antifungal, sıtma, ülser, kanser, diyabet, yara iyileşmesi, düz kaslar üzerindeki etkisi, karaciğer üzerindeki etkileri ve böbrek üzerindeki koruyucu etkileri nedeniyle insan sağlığı üzerinde olumlu etkileri olduğu bilinmektedir.

Çölyak olmayan glüten hassasiyeti (NCGS) olan hastalar üzerinde yapılan bir çalışma da hastalara enzim karışımı verildiğinde herhangi bir yan etki oluşmadan semptomların olumlu yönde etkilendiği tespit edilmiştir. Ancak NCGS’nin birçok farklı tipi olması nedeniyle bazı tiplerde olumlu etki gözlenemediği bildirilmiştir. Bu nedenle olumlu ya da nötr bir etki gözlenmesi mümkün olabilmektedir (Ido ve ark. 2018).

Papaya meyvesinde antibakteriyel aktivitesi yüksek oranda bulunmaktadır. Bitkisel tıp araştırmalarında papaya’nın hemoroid, donma ve yanıklar etkili olduğu gözlenmiştir. Yapılan bir çalışmada papaya’nın ekstre edilmesi ile E. coli’ye (12mm), K. Pneumoniae (12mm), B. Cereus (10mm) karşı inhibe edici aktiviteye sahip olduğu görülmüştür. Ayrıca yaprağından elde edilen kloroform özütü çalışmada kullanılan tüm test bakteriyellerine ve A. niger hariç mantarın farklı alttürlerinde antimikrobiyal etki gösterdiği tespit edilmiştir. Meyvesinden elde edilen kloroform özütü ise, tüm test bakteriyel ve mantarın farklı alttürlerinde antimikrobiyal aktivite göstermiştir. (Lohidas, Manjusha, ve Jothi 2015). Yapılan başka bir çalışmada papaya bitkisinin yaprağının etanolik ekstraktı ve Papaya bitkisi kökünün ekstresi Staphylococcus aureus, Escherichia coli, Salmonella bakterilerine karşı etkili olduğu gözlenmiştir (Okereke, Ogidi, ve Obasi 2016).

Helmint enfeksiyonları astrointestinal sistem, karaciğer ve diğer organlara yerleşerek bireylerin sağlığını olumsuz etkilemektedir. Bu solucanlar bireyin kan kaybına neden olurken aynı zamanda toksinlerini salgılayarak vücut içinde kalmaya devam etmektedir. Vücuttan atılmaları için antihelmintik ilaçlar kullanılmaktadır.

Sirvastava’nın yapmış olduğu çalışmada antihelmintik ilaçlar yerine papaya tohumları kullanılmıştır. Çalışma sonucunda papaya tohumlarının helmintiyaz tedavisinde kullanılabileceği sonucuna varılmıştır (Srivastava ve Singh 2016).

Yapılan başka bir çalışmada kurutulmuş papaya tohumlarının unu Helmintiyaz tedavisinde etkili olduğu düşünülmektedir. Helmintiyaz hastalığı bulunan okul çağındaki 23 kız ve 12 erkek çocuk seçilerek kurutulmuş papaya tohumlarının ununu bu hastalara verilmesinden sonra hastalar gözlenmiştir. Gözlemler sonucunda hastaların iyileştiği görülmüştür (Saeni ve Arief, 2019).

Papaya üzerinde yapılan çalışmada Candida albicans’a karşı papaya lateks sapının antifungal aktivitesini bildirmiştir. Lateks sapı, Candida albicans’ın büyümesinin engellenmesin de sinerjistik bir etki göstermiştir (Srivastava ve Singh 2016). Yapılan başka bir çalışmada antifungal aktivite olması halinde sadece inhibisyon bölgesi için papaya bitkisinin yaprak ekstraktları gözlenmiştir. Alınan sonuçlarda papaya bitkisinin umut vaat eden doğal antimikrobiyal olabileceği gözlenmiştir (Saeni ve Arief, 2019).

Sıtma özellikle gelişmemiş ülkeler de en önemli sağlık sorunlarından biridir. Yapılan bir çalışmada 228 hastada rasgele kontrollü bir şekilde Papaya meyvesinin yapraklarının suyunun verilmesinden sonra trombosit sayısında artış ve dang hemorajik ateşinde azalma gözlenmiştir. Yapılan başka bir çalışmada Dang humması tedavisinde sonuçlar 5 gün sonunda trombosit sayısının 28000/ mikro litreden 138000/ mikro litreye yükseldiği görülmüştür (Rahmani ve Aldebasi 2016; Subenthiran ve ark. 2013). Yapılan başka bir çalışmada Papaya bitkisinin meyve kabuğu ve kökünün daha yüksek miktarda kloroform fraksiyonu içerdiği ve negatif kontrole kıyasla en uzun hayatta kalma süresi ile sıtmaya karşı aktivite göstermiştir (Yuniar ve ark. 2017).

(Kumar ve PS 2017). Yapılan başka bir çalışmada sıçanlarda Papaya’nın metanol özü (MECP) ve tohumunun metanolik ekstraktının mide koruyucu ve iyileştirici etkilerini incelenmiştir. Etanol ve indometasin ile akut mide ülseri indüksiyon modelleri ve asetik asit ile kronik ülser modelleri kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda asetik asidin neden olduğu ülseratif belirtilerinde sırasıyla %84 ve %73 azaldığı bildirilmiştir (Pinto ve ark. 2015). Benzer bir çalışmada Papaya tohumunun özü, indometazin kaynaklı ülser sıçanlarına göre gastrik pH’ı ve ülseri önlemede daha etkili olduğu görülmüştür. Çalışma sonucunda sıçanlar üzerindeki gastrik asitliği, gastrik asit çıktısını, gastrik pepsin sekresyonunu, ülser indeksini ve gastrik sekresyon hacmini önemli ölçüde azalttı gözlenmiştir (Oloyede ve ark. 2015).

Papaya’nın tohumlarında bulunan maddeler düz kaslar üzerine etki edebilmektedir. Yapılan bir çalışmada 0,1-6,4 mg / mL’de papaya tohumlarının etanol özünün konstrasyonlarına bağlı olarak jejunum kasılmasını inhibe edebildiği gösterilmiştir. Bu inhibisyonun büyük bir ölçüde geri dönüşümsüz bulunmuştur. Buna göre yüksek konsantrasyonun tavşanlarda jejunumdaki kasılmayı tamamen inhibe edebildiği bildirilmiştir (Kumar ve PS 2017).

İnsan derisi fibroblastlarında hidrojen peroksit (H2O2) oksidatif strese karşı papaya tohumları su ekstraktının antioksidan aktivitelerini değerlendirilmiştir. Papaya tohumları su ekstresi toksik olmadığı ve H2O2 oksidatif strese maruz kalan fibroblastlara koruma sağlayan güçlü antioksidan etki sağladığı görülmüştür. Oksidatif strese karşı katalaz aktivitesinin artışını inhibe ettiği ve sitokrom C ve iç mitokondriyal zar-ötesi potansiyel kaybını önlediği tespit edilmiştir. Maksimum koruyucu etkiye 1 mmol/L H202’de ulaştığı görülmüştür. Buna ek olarak oksidatif hasarı engellemekte C vitamininden daha güçlü bir antioksidan olduğu görülmüştür. Tohumlardan elde edilen ekstratlarında aynı antioksidan etkiyi gösterdiği tespit edilmiştir. Çalışma sonucunda papaya meyvesinin çekirdeğinden elde edilen ekstre ile oksidatif strese karşı korunmada oldukça yararlı olduğu görülmüştür (Kumar ve PS 2017; Vuong ve ark. 2015)

meyvesi’nin içerisindeki papain, izole edilen bir endolitik bitki sistein proteaz enzimidir. Bazik amino asitleri içeren peptit bağlarını ayırır. Özellikle arginin, lisin ve fenilalanini ayırır. Papain, proteolik etkisi kanser hücrelerine karşı savaşta yardımcı rol oynayabilmektedir (Balamurugan, Ramamoorthy, ve Sabaridasan 2018; Kumar ve PS 2017). Papaya bitkisinin içerisindeki papain enziminin üzerinde yapılan çalışmalarda papain’nin fibrin kanseri hücre duvarını ve proteini amino asit formuna ayırdığı gözlenmiştir.Böylelikle papain enziminin birçok kanser hücrelerinin tedavi edeceğini ve antikanser aktivitesine sahip olduğu tespit edilmiştir. Papain dışında, oksijene ve serbest radikallere karşı oldukça reaktif olan likopen de içerir. Memeye, akciğere, kolonlara karşı etkili izotiyosiyanat, pankreas, prostat ve lösemi kanserlerine karşı papain enzimin oldukça etkili olduğu gözlenmiştir (Gunde ve Amnerkar 2016).

Papaya bitkisinden elde edilen Fermente papaya ekstraksiyon (FFP) ile antikanser aktiviteyi arttırması dair literatürde üzerinde yapılan çalışmalar yapılmıştır. Fareler üzerinde yapılan çalışmada 500 mg FPP / kg dozda farelerde hem kilo ve iştah artışı gözlenmiştir. Farelerin kan analizlerinde hemoglobin konsantrasyonları lökosit ve trombosit sayılarının normalleştiği ve karaciğerdeki kanser hücrelerinin azaldığı görülmüştür (Somanah ve ark. 2018). Papaya bitkisinden elde edilen enzimler, Karotenoidler, alkaloidler, fenolikler, glukosinolat hastalıklardan koruyucu etkisi olduğu bilinmektedir. Bu enzimlerin toksisitesi ölçmek için sıçanlarda yapılan çalışmada, sabit dozlarda papaya bitkisinin ekstresi verilmiş ve 14 gün boyunca gözlemlenmiştir. Daha yüksek seviyelerde dozlarda papaya bitkisinin ekstresi verilmesi rağmen farelerin üzerinde herhangi bir toksisite etkisi görülmemiştir. Bununla birlikte, hemoglobin (HGB), hematokrit (HCT), kırmızı kan hücresi (RBC) ve toplam proteinde dehidrasyonu gösteren önemli artışlar gözlenmiştir (Halim ve ark. 2011; Kumar ve PS 2017). Başka bir çalışmada sıçanlar üzerinde belli dozlarda FPP verilmesi ile birlikte sıçanlar üzerinde hem kilo hem de iştah artışı kaydedilmiştir. Sıçanlar üzerindeki etkilerine bakıldığında bu tedaviden en iyi şekilde yararlandığı bulunmuştur. Ayrıca Hemoglobin konsantrasyonları, lökosit ve trombosit sayıları gibi tam kan fraksiyonlarının ise normalleştiği gözlenmiştir. Özellikle diyabet ve kanser gibi kronik oksidatif stres tarafından yönetilen hastalıkları önlemek veya yönetmek için kullanılabileceği gözlenmiştir (Akhila ve Vijayalakshmi 2015; Nguyen ve ark. 2013; Pandey ve ark. 2016; Salla ve ark. 2016; Somanah ve ark. 2018). Yapılan başka bir çalışmada hücrelere papaya’nın siyah çekirdeğin polifonel miktarı yüksek olduğu için antikanser etki gösterebildiği ancak, beyaz çekirdeklerin kanseri gelişimini olumlu yönde uyardığı tespit edilmiştir (Alotaibi ve ark. 2017). Yapılan başka bir çalışmada Papaya bitkisinde bulunan bazı önemli fitokimyasallar antikanser aktive özellikleri göstermektedir. Biyoaktif bileşikler-fenolikler, karotenoidler ve glukosinolat, kanser tedavisi ve önlemesinde önemli bir potansiyel etkileri sahip olduğu için birçok hücre hattı türü üzerinde in vivo ve in vitro çalışmalar üzerinde kapsamlı bir şekilde araştırılmıştır. Bu biyoaktif bileşikler, in vitro ve in vivo antikanser aktiviteleri sergilemek için kanser hücresi sinyalizasyonu, proliferasyonu, apoptoz, yer değiştirme, istila, anjiyogenez ve kanserojen eliminasyonu gibi birçok mekanizma yoluyla etki ettiği gözlenmiştir (Singh ve ark. 2014).

Likopen güçlü antikansere sahiptir mide karsinogenezinde aktivite gösterir. Likopen de inhibe olduğu reaktif oksijen türleri (ROS), kanser de dahil olmak üzere çeşitli hastalıkların ilerlemesini önler. ROS oluşum nedeni şiddetli hücresel hasar ve tümör metastazını, anjiyogenezi olarak adlandırılabilir. En güçlü antioksidanlardan biri olarak likopen antioksidan aktive ederek oksidatif hasarı azaltmada etkilidir (Kim ve Kim 2015).

      1. Papaya yaprağı suyu ekstraktlarının seçici anti-proliferatif faaliyetleri Prostat kanserine karşı

Papaya yapraklarından elde edilen ekstratlar kanserli ve normal hücreler üzerinde anti proliferatif etkilerinin araştırıldığı bir araştırma sonucunda ekstratın tümör yapan ve yapmayan prostat lezyonlarına karşı olumlu yönde etkisi olduğu gözlenmiştir (Pandey ve ark. 2017).

(Raffaelli ve ark. 2015; Somanah ve ark. 2018). Yapılan başka bir çalışmada papaya meyvesini 438 g kadar tüketilmesi ile kan şekeri seviyelerini önemli ölçüde azaltabileceği görülmüştür. Yapılan bu çalışmada papaya meyvesinin diyabetliler için güvenli miktarı papaya‘yı küçük porsiyonlarda tüketecek ve tercihen sabahları tüketilmesi önerilmiştir. Papaya meyvesi düşük glisemik indeks, insülin direnci ve insülin seviyelerini azalttığı gözlenmiştir (Ismawanti, Suparyatmo, ve Wiboworini 2019).

bitkisinin antihiperglisemik, antioksidan, insülin uyarıcı özellikleri bilimsel olarak kanıtlamıştır. Papaya bitkisinin antihiperglisemik üzerine olan etkisi insüline olan duyarlılığı geliştirmesi ile pankreatik beta hücrelerini hedeflemektedir. Diyabet hastalarında kullanılan glibenklamid adı verilen ilaç ile karşılaştırılmış bu çeşit ilaçlar da kan şekeri, lipit, antioksidan gibi insan vücudu için önemli olan konularda eksikliği gözlenmiştir. Bu çalışmadaki sıçanlar üzerinde yapılan deneyde FFP’nin belli oranlarda sıçanlara verilmesi suretiyle gözlenmiştir. Alınan sonuçlarda kan şekeri seviyelerini azalttığı gözlenmiştir. Bu bağlama da FFP’in diyabet tedavisinde diyabet riski olan yetişkinlerde 3 ay boyunca FFP takviyesi verilmiştir. Alınan sonuçlar toplam antioksidan iyileştirebileceği ve plazmada karbonil protein düzeylerini azaltabildiğini gözlenmiştir. Bununla birlikte karaciğer biyobelirteçleri ALT ve AST’nin FPP tüketimi ile normalleşmesi gibi AST, oksidatif ilişkili hücresel hasara en duyarlı organlardan biri olan karaciğerin patolojisine dair fikir verebilmekte, böylece Tip 2 diyabet veya alkolsüz yağlı karaciğer hastalığı gelişme riskini tahmin etmeye yardımcı olmaktadır. Yapılan bir başka çalışmada Papaya bitkisinin yaprakları metanol ile ekstre edilmesi beraber anti-diyabetik potansiyeli, bitkinin diyabet tedavisinde kullanılabileceği gözlenmiştir (Ogundele ve ark. 2017; Somanah ve ark. 2018). Yapılan başka bir çalışmada papaya bitkisinin özlerinin diyabetik sıçanlarda ki yara iyileşmesine yardımcı olmaktadır. Bu kazanımda diyabetin inhibitör etkisinin iyileştirmesi ve artan yara iyileşme hızında artış gözlenmiştir. Bu çalışmanın sonucunda papaya bitkisinin lateksi antibiyotik ilaçlara göre daha iyi sonuçlar verdiği görülmüştür (Ajani ve Ogunbiyi 2015)Benzer bir çalışmada diyabetik sıçanlarda yara iyileşmesini gözlemlemek için 3 gruba ayırarak papaya meyvesinin özü verilmiştir. Diyabetik sıçanları 12 gün boyunca izlenmiştir. Bu çalışmasının sonucunda papaya bitkisinin özünün diyabetik sıçanlarda yara iyileşmesi gözlenmiştir (Yadav ve Chaudhary 2018).

(Rahmani ve Aldebasi 2016). Benzer bir çalışmada papaya meyvesinin tohumlarının özlerinin hayvanlar üzerinde yapılan gözlem sonucunda papaya’nın serum kreatinin, ürik asit ve üre konsantrasyonlarında önemli bir azalma gözlenmiştir. Bu gözlemler sonucunda papaya bitkisinin böbrek toksisitesi karşı korunmada faydalı olacağını görülmüştür (Madinah, Nozmo, ve Ezekiel 2015).

Yapılan bir çalışmada Karbon tetraklorür nedeni ile karaciğer gelişen toksisistesiye karşı papaya’nın koruyucu etkileri araştırılmıştır. Çalışmanın bulguları ile E vitamini ile karşılaştırılmıştır. Papaya bitkisinin ve E vitaminin karbon tetraklorür karşı karaciğer koruması kanıtlanmıştır. Çalışmanın sonunda ılımlı ve yüksek dozlarda papaya E vitaminin oranla alkalen fosfataz seviyesinde daha yüksek değişiklik sağlığı bildirilmiştir. Papaya yapraklarının karaciğer koruyucu etkisini ve tüberküloz ilacına bağlı karaciğerdeki hasarı incelenmiştir. Papaya bitkisinin yapraklarının karaciğer koruyucu aktivesini belirgin bir şekilde göstermiştir. Bununla birlikte tüm serum belirteçlerinin seviyelerinde önemli bir azalma belirgin bir şekilde gözlenmiştir. Yapılan başka bir çalışmada papaya bitkisinin FFP’ın karaciğerdeki toksisiteyi karşı aktivitesi incelenmiştir. Çalışmanın sonucunda papaya bitkisinin FFP’ı karaciğer koruyucu etkisi gözlenmiştir (Rahmani ve Aldebasi 2016).

  1. SONUÇ
  1. KAYNAKLAR

Ajani, Rotimi Sunday, and Kemisola Ifedayo Ogunbiyi. 2015. “Carica papaya latex accelerates wound healing in diabetic wistar rats”. European Journal of Medicinal Plants 1–12.

Akhila, S., and N. G. Vijayalakshmi. 2015. “Phytochemical studies on Carica papaya leaf juice”. International Journal of Pharmaceutical Sciences and Research 6(2):880.

Alotaibi, Khalid S., Haiwen Li, Reza Rafi, and Rafat A. Siddiqui. 2017. “Papaya black seeds have beneficial anticancer effects on PC-3 prostate cancer cells”. J Cancer Metastasis Treat 3:161–68.

Aradhya, Mallikarjuna K., Richard M. Manshardt, Francis Zee, and Clifford W. Morden. 1999. “A phylogenetic analysis of the genus Carica L.(Caricaceae) based on restriction fragment length variation in a cpDNA intergenic spacer region”. Genetic Resources and Crop Evolution 46(6):579–86.

Balamurugan, V., J. Ramamoorthy, and A. Sabaridasan. 2018. “Evaluation of Biomedical Importance of Papaya Pulp”. Research & Reviews: A Journal of Biotechnology 7(3):14–19.

Bergonio, King B., and Milagros A. Perez. 2016. “The potential of male papaya (Carica papaya, L.) flower as a functional ingredient for herbal tea production”.

Daniyal, Muhammad, Muhammad Akram, Rida Zainab, Naveed Munir, Aamir Sharif, Syed Muhammad Ali Shah, Bin Liu, and Wei Wang. 2019. “Prevalence and current therapy in chronic liver disorders”. Inflammopharmacology 27(2):213–31.

Gunde, Mahendra C., and Nikhil D. Amnerkar. 2016. “Nutritional, medicinal and pharmacological properties of papaya (Carica papaya Linn.): a review”. Journal of Innovations in Pharmaceuticals and Biological Sciences 3(1):162–69.

Halim, S. Z., N. R. Abdullah, A. Afzan, B. A. Abdul Rashid, Ibrahim Jantan, and Z. Ismail. 2011. “Acute toxicity study of Carica papaya leaf extract in Sprague Dawley rats”. Journal of Medicinal Plants Research 5(10):1867–72.

Hayatie, Lisda, Agung Biworo, and Eko Suhartono. 2015. “Aqueous Extracts of Seed and Peel of Carica Papaya gainst A Aedes Aegypti”. Journal of Medical and Bioengineering Vol 4(5).

Ido, Hiroki, Hirotaka Matsubara, Manabu Kuroda, Akiko Takahashi, Yuzo Kojima, Satoshi Koikeda, and Makoto Sasaki. 2018. “Combination of gluten-digesting enzymes improved symptoms of non-celiac gluten sensitivity: a randomized single-blind, placebo-controlled crossover study”. Clinical and translational gastroenterology 9(9).

Ismawanti, Zuhria, Joseph Benedictus Suparyatmo, and Budiyanti Wiboworini. 2019. “The Effects of Papaya Fruit as Anti Diabetes: A Review”. International Journal of Nutrition Sciences 4(2):65–70.

Kadiri, Oseni, Babatunde Olawoye, Olumide S. Fawale, and Olusoji Adeola Adalumo. 2016. “Nutraceutical and Antioxidant Properties of the Seeds, Leaves and Fruits of Carica papaya: Potential Relevance to Humans Diet, the Food Industry and the Pharmaceutical Industry-A Review”. Turkish Journal of Agriculture-Food Science and Technology 4(12):1039–52.

Khairuddin, Muadz Norazan, P. Ramaness, Nor Zalina Othman, R. Malek, Ramlan Aziz, Azzam Aladdin, and Hesham El Enshasy. 2016. “Cysteine Proteases from Carica papaya: An important enzyme group of many industrial applications”. IOSR J Pharm Biol Sci Ver I 11:11–16.

Kim, Mi Jung, and Hyeyoung Kim. 2015. “Anticancer effect of lycopene in gastric carcinogenesis”. Journal of cancer prevention 20(2):92.

Kumar, Neethu S., and Sreeja Devi PS. 2017. “The surprising health benefits of papaya seeds: A”. Journal of Pharmacognosy and Phytochemistry 6(1):424–29.

Lohidas, J., S. Manjusha, and G. Glory Gnana Jothi. 2015. “Antimicrobial activities of Carica papaya L”. Plant Arch 15:1179–86.

Madinah, N., M. Nozmo, and I. Ezekiel. 2015. “The protective effects of aqueous extract of Carica papaya seeds in paracetamol induced nephrotoxicity in male wistar rats”. African health sciences 15(2):598–605.

Nguyen, Thao T. T., Paul N. Shaw, Marie‐Odile Parat, and Amitha K. Hewavitharana. 2013. “Anticancer activity of C arica papaya: A review”. Molecular nutrition & food research 57(1):153–64.

Ogundele, Ayorinde Victor, Kabir Opeyemi Otun, Abdulfatai Ajiboye, Bolatito Eunice Olanipekun, and Rasheed Bolaji Ibrahim. 2017. “Anti-Diabetic Efficacy and Phytochemical Screening of Methanolic Leaf Extract of Pawpaw (Carica papaya) Grown in North Central Nigeria.” Journal of the Turkish Chemical Society, Section A: Chemistry 4(1):99–114.

Okereke, J. N., O. I. Ogidi, and K. O. Obasi. 2016. “International Journal of Advanced Research in Biological Sciences Environmental and Health Impact of Industrial Wastewater Effluents in Nigeria-A Review.” Int. J. Adv. Res. Biol. Sci 3(6):55–67.

Oloyede, Hussein O. B., Matthew C. Adaja, Taofeek O. Ajiboye, and Musa O. Salawu. 2015. “Anti-ulcerogenic activity of aqueous extract of Carica papaya seed on indomethacin-induced peptic ulcer in male albino rats”. Journal of integrative medicine 13(2):105–14.

Pandey, Saurabh, Peter J. Cabot, P. Nicholas Shaw, and Amitha K. Hewavitharana. 2016. “Anti-inflammatory and immunomodulatory properties of Carica papaya”. Journal of immunotoxicology 13(4):590–602.

Pandey, Saurabh, Carina Walpole, Peter J. Cabot, Paul N. Shaw, Jyotsna Batra, and Amitha K. Hewavitharana. 2017. “Selective anti-proliferative activities of Carica papaya leaf juice extracts against prostate cancer”. Biomedicine & Pharmacotherapy 89:515–23.

Pinto, Lorraine Aparecida, Kátia Wolff Cordeiro, Viviane Carrasco, Carlos Alexandre Carollo, Cláudia Andréa Lima Cardoso, Eliana Janet Sanjinez Argadoña, and Karine de Cássia Freitas. 2015. “Antiulcerogenic activity of Carica papaya seed in rats”. Naunyn-Schmiedeberg’s archives of pharmacology 388(3):305–17.

Raffaelli, F., L. Nanetti, G. Montecchiani, F. Borroni, E. Salvolini, E. Faloia, G. Ferretti, L. Mazzanti, and A. Vignini. 2015. “In vitro effects of fermented papaya (Carica papaya, L.) on platelets obtained from patients with type 2 diabetes”. Nutrition, Metabolism and Cardiovascular Diseases 25(2):224–29.

Rahmani, ARSHAD H., and YOUSEF H. Aldebasi. 2016. “Potential role of carica papaya and their active constituents in the prevention and treatment of diseases”. Int J Pharm Pharm Sci 8(1):11–15.

Saeni, RahmatHaji, and Erdiawati Arief. y.y. “The Effect of Level of Dryness of Papaya (Carica papaya L.) Seeds as Anthelmintic in Primary School-Age Children”.

Salla, Swetha, Rajitha Sunkara, Simon Ogutu, Lloyd T. Walker, and Martha Verghese. 2016. “Antioxidant activity of papaya seed extracts against H2O2 induced oxidative stress in HepG2 cells”. LWT-Food Science and Technology 66:293–97.

Santana, Lidiani F., Aline C. Inada, Espirito Santo, Wander F. O. Filiú, Arnildo Pott, Flávio M. Alves, Rita de Cássia A. Guimarães, Karine de Cássia Freitas, and Priscila A. Hiane. 2019. “Nutraceutical potential of Carica papaya in metabolic syndrome”. Nutrients 11(7):1608.

Singh, D., S. Alok, A. Mahor, and K. Kumar. 2014. “World Jouranl of Pharmacy and Pharmaceutical Sciences”.

Somanah, Jhoti, Manish Putteeraj, Okezie Aruoma, and Theeshan Bahorun. 2018. “Discovering the Health Promoting Potential of Fermented Papaya Preparation—Its Future Perspectives for the Dietary Management of Oxidative Stress During Diabetes”. Fermentation 4(4):83.

Srivastava, Arun Kumar, and Vinay Kumar Singh. 2016. “Carica Papaya-a herbal medicine”. International Journal of Research Studies in Biosciences (IJRSB) 4(11):19–25.

Subenthiran, Soobitha, Tan Chwee Choon, Kee Chee Cheong, Ravindran Thayan, Mok Boon Teck, Prem Kumar Muniandy, Adlin Afzan, Noor Rain Abdullah, and Zakiah Ismail. 2013. “Carica papaya leaves juice significantly accelerates the rate of increase in platelet count among patients with dengue fever and dengue haemorrhagic fever”. Evidence-Based Complementary and Alternative Medicine 2013.

Ugo, Nwamarah Joy, Adesanmi Raymond Ade, and Asogwa Tochi Joy. 2019. “Nutrient Composition of Carica Papaya Leaves Extracts”. Journal of Food Science and Nutrition Research 2(3):274–82.

Vij, Tarun, and Yash Prashar. 2015. “A review on medicinal properties of Carica papaya Linn.” Asian Pacific Journal of Tropical Disease 5(1):1–6.

Vuong, Quan V, Sathira Hirun, Tiffany L. K. Chuen, Chloe D. Goldsmith, Shane Murchie, Michael C. Bowyer, Phoebe A. Phillips, and Christopher J. Scarlett. 2015. “Antioxidant and anticancer capacity of saponin‐enriched Carica papaya leaf extracts”. International Journal of Food Science & Technology 50(1):169–77.

Yadav, A., and S. Chaudhary. 2018. “Comparative Study of Carica Papaya with Marketed Product for the Treatment of Wounds in Diabetic Rodents”. MOJ Bioequiv Availab 5(1):75.

Yuniar, Nani, Ruslan Majid, La Ode, Muhammad Zety, and Enis Wildan. 2017. “Larvacidal effect of papaya leaf extracts (Carica papaya l.) toward the larvae of Anopheles aconitus donits mosquitoes as an effort to prevent malaria disease in Rural Areas of Southern Konawe”. Ss. 333–43 içinde Proceeding International Seminar on Global Health (ISGH) 2017. C. 1.

Kaynak: Doktor Sitesi

Kategoriler
Sağlık

Sürdürülebilir beslenme nedir? günümüz efektleri nelerdir?

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ GIDA ÜRETİMİNİ ETKİLİYOR.!!
İklim değişikliği gıda üretimini, dağıtımını, güvenliğini, kalitesini ve erişimini etkiliyor. Aynı zamanda haşere ve hastalık riskini de artırmaktadır. İklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki etkilerinden en önemli konu başlıkları arasında su miktarının azalması, yetersiz besin alımı ve yiyeceklerin daha yüksek fiyat ile karşı karşıya kalması yer almaktadır. Karbon dioksit (CO2), Metan (CH4), Nitröz Oksit (N2O), Hidroflorür karbonlar (HFCs), Perfloro karbonlar (PFCs), Sülfürhekza Florid (SF6) gibi gazlarından oluşan ve
atmosferde ısı tutma özelliğine sahip bileşiklere sera gazı denir. Tarım, sera gazı emisyonlarının en büyük kaynaklarından biridir. Gıda kaybı ve israfı, toplam sera gazı emisyonlarının yüzde sekizini oluşturuyor. Bu kayıplar özellikle gelişmekte olan ülkelerde yüksektir. (Türkiye gibi) İklim değişikliği şimdiden dünyanın birçok yerinde tarımsal verimliliği etkilemeye başladı. Yağış modellerindeki, sıcaklıktaki ve aşırı hava olaylarındaki değişikliklerin bazı bölgelerde mahsul verimini düşürmesi ve mahsulün bozulma riskini artırması bekleniyor. Benzer şekilde, bazı bölgelerde toprak bozulması, ormansızlaşma ve ekin suyu kullanımının artacağı öngörülmektedir. Diğer bölgelerde sel, sağanak yağışlar ve kuraklıkların tarımsal üretimi kesintiye uğratması muhtemeldir. İklim değişikliği devam ettikçe üretilebilen ve tüketilebilen gıda miktarı azalmaya devam edecek. Bu, dünyada gıda arzı üzerinde baskı oluşturacak ve dünyanın besleyici ve uygun fiyatlı gıdaya yönelik artan talebi karşılama yeteneğini tehdit edecektir. Şu anda tarım, küresel karbondioksit katkısının yaklaşık üçte birini oluşturuyor. Artan sıcaklıklar, bitkilerden ve topraklardan buharlaşmayı hızlandıracaktır. Ek olarak, sıcak iklimlerde zararlılar ve hastalıklar daha yaygın olacaktır. Toprak ve su için artan rekabet de gün geçtikçe artmaktadır. Adaptasyon,
gıda sistemlerinin dönüşümünü ve geçiş için önemli yatırımlar gerektirecektir. Geleceğin gıda sistemlerinin daha esnek ve sürdürülebilir olması kaçınılmazdır.

Ancak birçok ülke/bölge iklim değişikliğinin etkileriyle baş etmekte zorlanmakla birlikte, destek verdikleri yasal faaliyetler yetersiz kalmaktadır. Yaklaşık 750 milyon insan ciddi gıda güvensizliği ile karşı karşıyadır. Bu sayının 2050 yılına kadar 10 milyara ulaşması bekleniyor.

Sürdürülebilir Beslenmenin Önündeki Yasal Engeller Aşılması Gerekmektedir.. Sürdürülebilir bir gıda sistemi, güvenli ve besleyici bir sistemdir. Çiftçilerin ve işçilerin gelecek nesiller için sağlıklı gıda üretmeye devam edebilmelerini sağlar. Ayrıca tüketicileri, toplulukları ve ekosistemleri korur. Dünya büyüdükçe, giderek artan bir nüfusu besleme zorluğu da artmaktadır. Bu, yetersiz ve dengesiz beslenme dağılımı, şiddetlenen ve değişen iklim koşulları ile birleşir. Doğru beslenme, sağlıklı bir yaşam tarzı ve sağlıklı toplumların oluşması için çok önemlidir. Bunu yönetmek, bilimsel, teknolojik, sosyal ve ekonomik çabaların bir kombinasyonunu gerektirir. Gıda sistemleri, hayvancılık endüstrisinden tarım sektörüne kadar birçok unsuru içermektedir. Sağlam ve etkili bir hükümet politikası, sürdürülebilir ve adil bir gıda sistemi oluşturmak için önemlidir. Bu, yalnızca düzenleyici önlemleri değil, aynı zamanda en acil sorunları ele almak için diğer kuruluşlar ve kurumlarla iş birliğini de içerir. Aynı şekilde, uluslararası ekonomik ve siyasi kurumlar, hükümetlerin en acil endişeleri ele almalarına yardımcı olma konusunda daha iddialı bir rol oynamalıdır. Kapsamlı bir beslenme politikası birçok hükümet için yeni bir deneyim olabilir ve ortaya çıkan politikalar, mevcut sistemin sınırlamalarının kabul edilmesini gerektirebilir.
Dikkate alınması gereken diğer unsurlar, gıda üretim endüstrisi ve tüketici eğitim programlarını içerir. Bu varlıklar önemli olmakla birlikte, dünyanın önümüzdeki yıllarda sağlıklı ve besleyici bir gıda sistemine sahip olup olmayacağını belirleyecek olan küresel topluluğun ortak çabasıdır. Örneğin, etin besin açısından zengin olduğu iyi bilinen bir gerçektir, ancak bazı kültürlerde her zaman popüler değildir. Ayrıca, besin açısından zengin gıdaların maliyeti genellikle fahiştir. Gerçekten sürdürülebilir olmak için, gıda endüstrisinin kitleler için güvenli ve besleyici gıda üretmeye yönelik daha iyi uygulamalar ve teknolojiler uygulaması gerekmektedir.

Neden Kırmızı Et Tüketimini Azaltmak Gerek ya da Gerekli Midir?
Kırmızı etin ortalama Batı diyetinin temel bir parçası olduğu bir sır değil. Bununla birlikte, yaşam boyu sık tüketimi, birden çok sağlık sorunlarına da neden olduğu gösterilmiştir. Örneğin, içeriğindeki doymuş yağ oranı yüksektir ve kandaki kolesterol seviyelerini yükseltebilir. Hayvansal gıdalar arasında temel aminoasitleri içinde bulunduran kırmızı etin fazla tüketimi kalp hastalığı, bağırsak kanseri ve diğer sağlık sorunları olasılığını arttırmaktadır. Günümüzde iklimsel krizlerle birlikte geleceğimizin daha sürdürülebilir olması için kırmızı et tüketiminin azaltılması, çevresel etkilerin etkilerinin yanı sıra küresel su ayak izini azaltabileceğini buldu. Bu bulguların politika yapıcılar ve gıda pazarlamacıları için çıkarımları var. İnsanların diyetlerini değiştirmelerini sağlamak kolay bir iş değildir. Eti sevenler bile tüketimini azaltmakta zorlanabilirler. Çalışmalar daha sürdürülebilir bir diyete geçişi teşvik etmeye yardımcı olabilecek engellere ve stratejilere bakmaktadır. Sürdürülebilir bir dünya için kırmızı et tüketimini azaltmak birçok nedenden dolayı
gereklidir. Nedenleri aşağı da birkaç tanesini sıraladık:

 KARBON EMİSYONLARI: Sera gazı emisyonlarının önemli bir kısmından hayvancılık sorumludur. Özellikle inekler ve koyunlar, iklim değişikliğine katkıda bulunan güçlü bir sera gazı olan metan üretir. Kırmızı et tüketimimizi azaltmak, bu emisyonları azaltmaya yardımcı olabilir.

 ARAZİ KULLANIMI: Hayvancılık da çok fazla arazi gerektirir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), hayvancılığın Dünya’nın kara yüzeyinin %30’unu oluşturduğunu tahmin ediyor. Bu arazi, yeniden ağaçlandırma, vahşi yaşamı koruma ve tarım gibi başka amaçlar için kullanılabilir.

 SU KULLANIMI: Hayvancılık da su kullanımının büyük önemi vardır. Bir kilo sığır eti üretimi için ortalama 15.415 litre su gerekirken, bir kilo sebze için ortalama sadece 322 litre su gerekiyor. Kırmızı et tüketimimizi azaltmak, tarımda kullanılan su miktarını azaltmaya yardımcı olabilir.

 SAĞLIK: Kırmızı et tüketiminin azaltılması, kalp hastalığı, kanser ve diğer kronik hastalıkların daha düşük oranlarıyla ilişkilendirilmiş olup, meyveler, sebzeler ve kepekli tahıllar gibi bitki bazlı besinler açısından zengin bir diyetin daha sağlıklı olduğu gösterilmiştir.

Sonuç olarak, kırmızı et tüketimini diyetten tamamen çıkarılması önerilmez, fakat vegan ve vejetaryen kişilerin tercihleri ile birlikte opsiyonları fazlalaştırmak, çevre, halk sağlığı ve kaynakların verimli kullanımı üzerinde olumlu bir etkiye sahip olabilir. Ayrıca, gelecek nesillerin bugün kullandığımız kaynaklara erişmesini sağlamaya da yardımcı olabilir.

Önemli Bir Faktör Olan Gıda Atıkları Nerelerde Yararlanılabilir? Her yıl, tüm yenilebilir gıdaların üçte biri, gıda tedarik zinciri boyunca kayboluyor. Sürdürülebilir beslenme, gelecek nesillerin besleyici gıdalara erişimini sağlama sürecidir. İnsanların bu gıdaları nasıl ürettiğini ve tükettiğini ele alır. Gıda israfını azaltmak, sürdürülebilirliği sağlamak için önemli bir stratejidir. İsrafı azaltmak için etkili stratejiler kullanmak, tüketici bilinçlendirme kampanyalarını, porsiyon boyutlarını, yemek planlamayı, yiyeceklerin doğru şekilde saklanmasını gibi müdahaleleri içerir. Gıda atıkları, gıda endüstrisinde veya hayvan yemlerinde geri dönüştürülebilir veya yeniden kullanılabilir. Yenmeyen yiyecekler kompostlanabilir veya biyoenerjiye veya giysiye dönüştürülebilir. USDA Kaybına Göre Ayarlanmış Gıda Bulunabilirliği (LAFA) veri serisi, gıda tedarik zincirinin farklı aşamalarındaki gıda kaybını analiz eder. Gıda israfı ile ilgili çalışmalar yöntem, örneklem büyüklüğü ve ülkeye göre çeşitlilik göstermektedir. Bu faktörler, kişi başına düşen hacimlerdeki varyasyona katkıda bulunur. Ancak meyve ve sebzelerin en çok israf edilen gıdalar olduğu tespit edilmiştir. Hane halkı bileşimi, gelir ve mevcut gıda miktarı dahil olmak üzere bir dizi faktör gıda israfındaki artışı tetikleyebilir. Gelecekteki araştırmalar bu konuları birlikte
ele almalıdır.
Gıda sistemlerine küresel bir odaklanma, sürdürülebilir beslenmeye yönelik hareketin önemli bir parçasıdır. Bu sistemler, açlığı hafifletme ve sürdürülebilir sağlığı geliştirme potansiyeline sahiptir. Birleşmiş Milletler, perakende ve tüketici seviyelerinde kişi başına düşen küresel gıda atığını 2030 yılına kadar yüzde 50 azaltma hedefini benimsemiştir.

Peki Neler Yapılmalı ?
Besin açısından yoğun, besleyici gıdaları kullanılabilir hale getirmek Sürdürülebilir beslenme tanımında ayrıca bir gıda sisteminin besleyici gıdalar üretme ve temel besin ihtiyaçlarını karşılama vardır. Bu, ekonomik, sosyal ve çevresel faktörlerin dikkate alınmasını gerektirir. En önemlileri arasında şunlar yer alır: Sağlıklı, besin açısından yoğun gıdaların karşılanabilirliği, gıdaların besin değerlerine
göre maliyeti ölçülerek hesaplanabilir. Bu genellikle kalori veya besin maddesi başına parasal maliyetlerle ölçülür. Alternatif olarak, gıda üretimi ile ilişkili karbon emisyonlarının maliyeti kullanılabilir. Gıda güvensizliği veya uygun fiyatlı gıdaya erişimin olmaması, FAO tarafından ortaya konmuştur. Pek çok insan, besleyici yiyecekler yemeye ulaşamayacak bölgelerde yaşıyor. Gıda güvensizliği bireylerin sağlığını da etkiler. Yetersiz beslenen bireyler, daha az besleyici gıdalar yemeye ve önemli vitamin,mineraller eksiklerin çıkmasında ve hastalıkların baş göstermesinde rol oynayabilir. Araştırmalar, ucuz, besin açısından yoğun gıdalara erişimin, gıda güvencesi olmayan popülasyonların sağlığı üzerinde önemli bir etki yaratabileceğini göstermektedir. Bununla birlikte, gelecekteki
araştırmalar, aileler tarafından tüketilen tüm gıdaların karmaşıklığının yanı sıra, besin açısından yoğun, düşük maliyetli diyetlerin ulusal beslenme önerilerini karşılamadaki etkinliğini değerlendirmelidir. İsteğe bağlı olmayan ultra işlenmiş gıdalar, gıda güvenliği olmayan popülasyonlar için potansiyel olarak değerli, besleyiciliği düşük, düşük maliyetli bir beslenme kaynağıdır. Besin açısından yoğun, düşük maliyetli gıdaların en üst çeyreği, çeşitli sebze ve meyveleri, kepekli unları ve kafessiz yumurtaları içerir. Bu gıdalar ayrıca daha besleyici hale getirmek için işlenebilir. Örneğin, yoğun besleyici, isteğe bağlı olmayan gıdalar şunları içerir: – Domates bazlı soslar –
Domates bazlı makarna sosu – Ekşi krema – Yumurta – Yağsız et – Kepekli ekmek – Kuru meyve – Sebzeler – Tahıllar – Balık- karides.

Sürdürülebilir beslenme, çevresel olarak sürdürülebilir, sosyal açıdan sorumlu ve ekonomik açıdan uygun gıda seçimlerini ve uygulamalarını teşvik ederek insan sağlığını gezegenin sağlığı ile dengelemeyi amaçlayan bir kavramdır. Sürdürülebilir beslenmeye ulaşmak için bazı önemli adımlar şunlardır:

 ÇEŞİTLİ VE DENGELİ BİR BESLENME ÇEŞİDİ: Çeşitli meyveler, sebzeler, kepekli tahıllar, baklagiller, kabuklu yemişler, tohumlar ve yağsız protein kaynakları içeren dengeli bir diyet, gıda üretiminin çevresel etkisini azaltırken sürdürülebilir sağlık için gerekli besinleri
sağlayabilir.

 BİTKİ BAZLI GIDALARI TERCİH EDİN: Bitki bazlı gıdalar, daha az kaynak gerektirdiklerinden ve daha az sera gazı emisyonu
ürettiklerinden, hayvan bazlı gıdalardan daha düşük çevresel ayak izine sahiptir. Diyetinize daha fazla bitki bazlı yemek eklemek, karbon ayak izinizi azaltabilir ve sürdürülebilir tarımı teşvik edebilir.

 GIDA İSRAFINI AZALTIN: Gıda atıkları, sera gazı emisyonlarına önemli bir katkıda bulunur ve çevresel bozulmaya yol açabilir. Daha iyi planlama, depolama ve tüketim alışkanlıkları yoluyla gıda israfını azaltarak kaynakları koruyabilir ve gıda üretiminin çevresel etkisini
azaltabiliriz.

 YEREL VE MEVSİMLİK YİYECEKLER SATIN ALMAYI TERCİH EDİN:
Yerel olarak yetiştirilen ve mevsimlik yiyecekler satın almak, gıda taşımacılığının karbon ayak izini azaltabilir ve yerel tarımı
destekleyebilir. Bu aynı zamanda gıda güvenliğini artırmaya ve yerel toplulukları güçlendirmeye yardımcı olabilir.

 GIDA SEÇİMLERİNİN ÇEVRESEL ETKİSİNİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURUN:

Bilinçli gıda seçimleri yapmak, gıda üretiminin çevresel etkisini azaltmaya yardımcı olabilir. Sürdürülebilir şekilde üretilen, paketlenen ve taşınan gıdaların seçilmesi, kaynakların korunmasına, atığın azaltılmasına ve biyoçeşitliliğin desteklenmesine yardımcı olabilir.

Kaynak: Doktor Sitesi