Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.
Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.
Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.
Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.
Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.
Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…
14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.
Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.
Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.
Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.
Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.
Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.
Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.
Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…
14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.
Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.
Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.
Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.
Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.
Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.
Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.
Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…
14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.
Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.
Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.
Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.
Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.
Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.
Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.
Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…
14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.
Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.
Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.
Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.
Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.
Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.
Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.
Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…
14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.
Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.
Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.
Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.
Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.
Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.
Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.
Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…
14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.
Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.
Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.
Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.
Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.
Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.
Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.
Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…
14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.
Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.
Kaynak: Doktor Sitesi