Kategoriler
Sağlık

Şifa kaynağı baharat: tarçın

ŞİFA KAYNAĞI BAHARAT: TARÇIN

Tarçın, tarihte bilinen en eski baharatlardan biridir. Günümüzde en çok kan şekeri metabolizmasına iyi geldiği düşünülen tarçın, aynı zamanda pek çok sağlık probleminde de bizlere yardımcıdır. Şeker dengesi haricinde sağlığımız için daha nelere etkisi var, beraber bakalım;
 İçeriğinde bulunan ‘sinnamaldehit’ in kan şekerini ve kolesterolü düşürücü etkisi vardır. Yapılan araştırmalarda, özellikle Tip-2 diyabet (şeker)
hastalarında kan şeker düzeyini dengelediği bulunmuştur. Kalp-damar hastaları için de kan kolesterol ve kan yağı düzeyinde düşüş sağlaması, iyi
kolesterolü (HDL) yükseltmesi ve kötü kolesterolü (LDL) düşürmesi başka bir faydası olarak görülmektedir.
 İçerdiği kalsiyum ve lif sayesinde vücutta meydana gelen ödemi azaltmakta, biriken fazla tuzun atılımıyla birlikte yüksek tansiyon riskini düşürmekte ve kolon kanserine karşı koruyucu etki sağlamaktadır.
 Sindirim sistemine yardımcıdır: mide rahatsızlıklarını ve karın ağrılarını giderir. Barsak kurtlarının boşaltılmasına, iltihapların iyileşmesine ve gaz sıkıntılarına yardımcı olur.
 Tarçın oldukça güçlü bir antioksidandır. Grip, nezle ve soğuk algınlığı gibi hastalıklarda rahatlatıcı etkisi vardır. Bal ve limon ile karıştırılması boğaz
yanmasına ve öksürüğe iyi gelmektedir.
 Ağıza alınarak çiğnenmesi ağız ve diş kokularına iyi gelir.
 Beyin aktivitesini artırıcı etki gösterir. Yapılan bir araştırmaya göre tarçın kokusunun hafızayı geliştirdiği ve bilişsel fonksiyonu arttırdığı belirtilmektedir.
Piyasada Seylan, Vietnam, Çin tarçını gibi birçok tarçın çeşidi bulunmaktadır. En çok bulunan ve ucuz olan Çin ve Vietnam tarçınıyken; en etkili olanı Seylan tarçınıdır. Bu iki tarçın çeşidinin birbirinden ayrım noktaları ise şöyle:
SEYLAN TARÇINI ÇİN TARÇINI
Açık kahverengi Koyu kahverengi
Yumuşak Sert
Yumuşak aroma Sert, yoğun aroma
Düşük miktarda kumarin içerir Yüksek miktarda kumarin içerir
Besin değeri çok yüksek Besin değeri çok düşük

Daha pahalı Ucuz fiyatlı
Piyasada çok daha fazla bulunan Çin ve Vietnam tarçınını ne yazık ki önermiyoruz. Bunun asıl nedeni ise içeriğindeki “KUMARİN” miktarı. Fazla kumarin tüketimi, kan sulandırıcı etkisi nedeniyle kanama riskini arttırabilir ve karaciğer hasarına sebep olabilir. Dolayısıyla kullandığınız tarçının türüne de bakmak oldukça önemli. Tarçının fazla alınması alerjik etki de yaratabileceği gibi yine “her şeyin fazlası zarardır.”
ilkesini unutmamalısınız.

Kaynak: Doktor Sitesi

Kategoriler
Sağlık

Sonbaharda beslenme

Yaz mevsiminin etkisini yitirmeye başladığı günlerde hava sıcaklığının azalmasıyla birlikte grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık pusuda beklemekte. Bu durumda sonbaharı sağlıklı geçirmek için bağışıklık sistemini biraz daha güçlendirmek gerekiyor. Güçlü bir savunma mekanizmasının temelinde ise yeterli ve dengeli beslenme yer alıyor. Sonbahar için vücudumuzun kışa hazırlık dönemi demek hiç yanlış olmaz. Vücudun kışa hazırlığı, bağışıklığın düşmesi, hastalıklar, yazdan kalma kilolar derken sonbahar bazen hayalimizden daha sıkıntılı geçebiliyor. Bununla birlikte havanın erken kararmaya başlaması, güneşli havanın yerini yağmura bırakması sebebiyle isteksizlik, halsizlik, uyku hali gibi durumlarla ve sonucunda aşırı yeme ataklarıyla karşı karşıya kalabiliyoruz. İşte bu nedenle sonbaharı hem fiziksel hem de ruhsal açıdan sağlıklı geçirebilmek için beslenme düzenini tekrar gözden geçirmek gerekiyor! Sonbaharda nasıl bir beslenme programı uygulamalıyız?
Güne kahvaltı ile başlayın: Gece boyu düşen kan şekerinizi dengelemek ve metabolizmanızı çalıştırmak için tam buğday ekmeği, yumurta, peynir, zeytin, ceviz ve bol yeşillikten oluşan bir kahvaltı güne enerjik başlamanın en güzel yolu. Ara ve ana öğünler denge sağlar: Bu dönemde artan tatlı ihtiyacını baskılamak için az az ve sık sık beslenmeli ve mümkünse öğün atlanmamalıdır. Kilo kontrolünü sağlamak istiyorsanız öğünlerinizi 3-4 saat aralıklara bölerek düzenli yapmalı, hem ana hem de ara öğünlerinizi dengede tutmalısınız. Magnezyum ve Potasyumdan zengin beslenin: Bu iki güçlü mineral, dengeli bir ruh hali ve sağlıklı bir kas metabolizması için oldukça önemlidir. Dolayısıyla kendinizi yorgun ve bitkin hissediyorsanız bu mineral seviyelerinize mutlaka baktırmalısınız. Eğer kan tahlilinde bu minerallerin eksik olduğunu gördüyseniz beslenmenize yağlı tohumlar (ceviz, fındık, badem vb.), yeşil yapraklı sebzeler, kuru baklagiller ve tam tahıllar gibi magnezyumdan zengin besinleri; kahve, kakao, meyve ve yine yeşil yapraklı sebzeler gibi potasyum kaynaklarını ekleyebilirsiniz. Sağlıklı yağlar sofranıza gelsin: Sonbaharda balık sezonunun da açılmasıyla birlikte omega-3 ve omega- 9 yağlarınca zengin beslenmek oldukça önemli. Yüksek miktarda omega- 3 ve omega-9 alımı hem kalp hem de beyin sağlığını korumada etkilidir. En büyük kaynakları balık, ceviz, fındık, zeytin keten tohumu, semizotu olan bu yağlar bağışıklık sisteminizi güçlendirmeye de yardımcı olur. Yeterli miktarda su için:
Soğuyan havalar nedeniyle susuzluğunuzu fark etmeyebilirsiniz. Yeterli suyu alamadığınızda vücut fonksiyonları yetersiz çalışır. Soğuklarda
tüketim miktarı artan çay – kahve gibi sıcak içecekler suyun yerini tutmaz, aksine bu sıvılar idrar söktürücü özelliği sebebiyle vücudu daha fazla su kaybıyla karşı karşıya bırakır. Bu nedenle çay – kahve tüketiminde aşırıya kaçmamalı ve alınan kafeini dengelemek için yeteri miktarda su içmelisiniz.
Bitki çayları içinizi ısıtsın:
Mevsim geçişlerinde sıklıkla karşılaşılan soğuk algınlığı ile başa çıkmak için ekinezyalı bitki çayları, rooibos çayı, kuşburnu, zencefilli limon çayı ve yeşil çay deneyebilirsiniz. Gün içerisinde bu bitki çaylarından 2 fincan içerek hem yorgunluk hissinizin önüne geçmiş olur, hem de bağışıklığınızı kuvvetlendirmiş olursunuz. Vitamin- mineral takviyesi desteği şart: Kışa girerken hastalıklardan korunmak ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için A, E, C vitaminlerini ve beraberinde Çinko ve Selenyum minerallerini içeren antioksidan besinleri günlük beslenmemize yerleştirmemiz gerekir. Yumurta, süt, havuç, portakal, mandalina, fındık, ceviz, badem, soya yağı, fındık yağı, yeşil sebze ve turunçgiller, kırmızı ve beyaz eti dengeli bir şekilde beslenmenize yerleştirdiğinizde bu vitamin ve mineralleri almış olursunuz. Bağırsaklarınız için probiyotik desteği: Mevsim geçişlerinde bağırsak floranız etkilenir. Bağırsak faaliyetlerini
düzenleyen probiyotik ürünler daha sağlıklı bir bağışıklık ve sindirim sistemine sahip olmanızı sağlar. Probiyotik kefir ve yoğurt gibi ürünleri mutlaka tüketmeye çalışın. İhtiyaç halinde ekstra probiyotik desteği alabilirsiniz.
Düzenli ve kaliteli bir uyku temel ihtiyaç:
Uyku düzeninizdeki bozukluk ruh halinizi ve beslenme durumunu etkiler. Kaliteli ve düzenli bir uyku, doğru çalışan bir metabolizma için oldukça önemlidir. Geceden sabaha deliksiz bir uyku uyumaya çalışın. Eğer uyuyamıyorsanız lavanta, papatya, melisa gibi bitki çaylarından destek
alabilirsiniz.
Hareket, hareket, hareket:
Spor yapmak, vücut için doğal bir antidepresandır. Özellikle açık havada yapılan spor endorfin ve serotonin salgısını arttırarak vücuda mutluluk sağlar. Sabah ilk iş olarak yürüyüşe çıkmak, vücut saatinizi sıfırlamak
için harika bir etkinliktir. Sonbaharı depresyondan uzak geçirmek istiyorsanız beslenme düzeninize ve fiziksel aktivitenize dikkat etmeniz gerekir. Böylece
sonbaharın keyfini doya doya çıkarabilirsiniz.

Kaynak: Doktor Sitesi

Kategoriler
Sağlık

Diyabeti fark et, tanı, önle!

Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.

Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.

Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.

Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.

Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.

Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…

14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.

Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.

Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.

Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.

Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.

Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.

Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.

Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…

14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.

Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.

Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.

Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.

Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.

Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.

Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.

Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…

14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.

Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.

Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.

Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.

Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.

Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.

Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.

Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…

14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.

Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.

Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.

Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.

Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.

Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.

Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.

Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…

14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.

Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.

Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.

Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.

Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.

Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.

Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.

Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…

14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.

Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.

Diyabet İnsülin sekresyonu ve aktivitesinde oluşan defektler sonucu meydana gelmektedir. Akabinde karbonhidrat / protein ve yağ metabolizmasındaki aksaklıklar ile birlikte kan şekeri yanıtının bozulması ile ilişkilidir.

Pankreasın Beta hücrelerinden salgılanan insülinin yetersiz olması veya salgılanamaması durumunda karşımıza çıkan bir sorundur. Gecikmiş insülin sekresyonu ve akabinde gelişen hiperglisemi ileperiferal insülin direnci karşımıza çıkmaktadır. İnsülin yetersizliği hipergliseminin artmasına, akabinde de intraabdominal obezitenin varlığında şiddetlenerek aşikar diyabetin gelişimine neden olmaktadır.

Ülkemizde 2000-2010 yılları arasında diyabet oranları %100 artmıştır. Bu oran ise dünya ortalamasının 2 katı kadar yüksektir. Maalesef diyabetle birlikte kalp ve damar hastalıklarının görülme riski 2-5 kat artmıştır. Akabinde Nefropati, nöropati, diyabetik ayak, retinopati vb hastalıkların görülme riski artmaktadır.

Obezite diyabet tanısından 15-20 yıl öncesinde metabolik bozukluklara yol açar.. Yanlış beslenme ve obezite ile birlikte; insülin düzeyi yükselir, insülin direnci gelişir. İlk etapta açlık kan şekeri ve tokluk kan şekeri ideal seviyelerdedir, ilerleyen zamanda gecikmiş glikoz tolaransı başlar. Beslenme ve diyet müdahaleleri önemsenmez ise pankreas hücrelerindeki defektler hızla artar ve devamında açlık – tokluk kan şekerleri ve insülin seviyeleri istenen seviyelerin dışında seyreder. Hiperglisemi atakları tetiklenir.

Diyabetin belirtileri; çok susama, çok fazla idrara çıkma, çok yeme ve dehidrasyon olarak karşımıza çıkar. Ani kan şekeri değişiklikleri ani terlemeler ve ateş basmaları eşlik edebilir.

Gebelik döneminde Gestasyonel diyabet olarak isimlendirilen gebelik diyabeti, doğumdan sonra kaybolabilir. Fakat bu tür gebeliklerin sonunda dünyaya gelen bebekler diyabete yakalanma riski yüksek olarak doğarlar. Ailenin beslenme kültürü, beslenme şekli, yemeklerin pişirme ve hazırlama teknikleri vb bir çok unsur akabinde tip 2 diyabetin gelişimini tetikleyebilir. Zira ülkemizde her 10 kadından 4’ü her 10 erkekten 2’si Obezite tanısı almıştır. Gelecek nesillerin metabolik sendrom gelişimini önlemek ve ilerlemesini durdurmak adına; yeterli – dengeli ve sağlıklı beslenmek önem taşımaktadır…

14 kasım dünya diyabet günü; diyabetin farkındalığı , sağlığa zararlarının bilinmesi ve önlenebilirliğinin vurgulanması adına kutlanmaktadır. Diyabet aile öyküsünde olan kişilerin mutlaka yaşam tarzı değişiklikleri ve beslenme müdahaleleri ile diyabetten korunmaları önemle tavsiye edilir. Zira diyabet tek başına, tıbbi giderlerin 2 kat daha fazla olmasına neden olarak, GSMH ‘i yükselterek ekonomi açısından büyük yük oluşturmaktadır.

Diyabetten korunmak için Akdeniz Beslenme Modeline uygun beslenme ve diyet modeli benimsenmelidir. Çözünür ve çözünmez posa kaynaklarından zengin ; mevsim meyve ve sebzelerinin günlük 5 posiyon kadar tüketilmesi, et – yumurta –kurubaklagil vb protein kaynağı besinlerin günlük 2-3 porsiyon kadar tüketilmesi, süt – yoğurt –ayran vb protein kaynaklarının günlük 2 porsiyon tüketilmesi, ekmek ve tahıl grubu besinlerden günlük 6-7 porsiyon ve işlenmemiş rafine edilmemiş tam tahıllı gıdalardan seçilmesi, su tüketiminin kg X 35 Ml günlük olması , zeytinyağının günlük 3-4 Yemek kaşığını geçmemesi ve hayvansal , doymuş yağ kaynaklarından uzak durulması önemle tavsiye edilmektedir. Rafine şeker kaynaklarından uzak durularak, günlük şekerden gelen enerjinin %10 ‘un altında olması önemlidir.

Kaynak: Doktor Sitesi

childthemewp.com